İNTİHARA VEDA

İntihar mektubuna bakınca, Dr. Mustafa sanki durmazmış, kafasını ölüme ayarlamış gibi geldi, ama bilinemez. Üzüldüm, ona saygı duymaya çalışıyorum. Önemli kayda değer bir ruhsal acısı, klinik sorunu yoktuysa, felsefi yokoluş hakkını topluma dayatmayı seçmiş olabilir. Fiilen kullandığı hakka, üzülerek saygı duyuyorum. İşyeri zorbalığı filan yaşadıysa ölümünden sonra işyerinde işler gözden geçirilmelidir.

Kaybettiğimiz Dr. Mustafa, özellikle yarım kalan işlerinde görüldüğü kadarıyla yaşamda başarısız hissetmiş ve bir şeyin yukardan müdaheleyle anlamsızlığı ağartmasını istemiş olabilir. Onu bulamamış, “Tanrı ilgisizdir”e varan bir yorum. Kendi yaratıcılığına güvenmemiş. Yapmaya başladıkları, bu yaşamın belki asıl yaratıcısının kendisi olduğunu düşündürmeye başlamış, bu sorumluluktan tırsmış. Yaşamında yarım işler var, ama ben de 35-36 yaşımda ne yaparsam yapayım olmuyor, bilgi benden kaçıyor, içimde bilgi hissetmiyorum, anlamlı bir doyma hissetmiyorum derdim. Değişebilir bir okumaydı o.

Hepsini gördüysek mektuba bakınca gerçek ağır bir mobbing izi göremedim. Kişilik bozukluğu tipi bir intihara benziyor. Belki iki uçlu bozukluk olabilir mi? Doktor iki uçlular her şey sonsuz tekrar edecek diye süreçten yılıp intihar edebiliyorlar. Tedavileri varsa çok karışıp bozabiliyorlar. Burada bir mutsuzluk anlamsızlık intiharı var görünüyor. Dış sebepler ikincil etkide olabilir. Pırıl pırıl bir beyin ve hayatın, sahibince bırakılması. Tabii tanrıya olmasa da yaşama inancı ya hiç yokmuş ya kaybetmiş. Çocuksu yapıyı aşmamış.

Mehmet Pişkin tipi intihar duygusu/algısı içimde sürüyor. M. Pişkin modern insanın boşluk ve umutsuzluğuydu, birden yaşamda peşinden koşacak idealin kalmadığı, çıranın rüzgarla söndüğü algısıyla intihar etmiş gibiydi. Pişkin’e galiba bir şiir yazmıştım. Pişkin daha sosyolojik bir intihar, Mustafa daha ruhsal ve kişisel çölleşme veya çöllük zannı gibi geldi.

Her şeye karşın Mustafa’nın, Mehmet’in ruhları şad olsun. İntihar bir kayıp değil. Geridekilere haksızlık değil. Zor olan deneyim ve yaşantılardan birisi.

Benim imanıma göre, her şey boş değil, hiç var olmamış gibi ölünemez. O dedikleri hatalı yorum. Her şey zaten dolu, dopdolu, insan doluluğa katlanamayıp ölebilir, öfkeyle ölebilir, bütün bunlar onun yaşamının tam, bütün, zaten kurtulmuş, neredeyse sorunsuz olduğunu değiştirmez.

Paradigmama göre insan ilk nefes alıp nefes vermesinde (ilk nefes çiftinde) tüm yaşam çilelerine denk hazine sahibi olur/kılınır. Ondan sonra ne yapsa ve ne yapmasa zarar edemez; zarar, anlamsızlık olanaksız. Ama hayatın bedensel fiziksel sıkıcılıkları zorlukları var, dünyaya inmenin minik bir bedeli. Yaşamın değersizliği, ölen veya intihar edenin haklı şikayetine bağlı olamaz. İntiharda bir çelişki vardır, ölse de hiç doğmamış olamayacaktır. Tüm ömrünce kavga etse veya sıkıntı çekse de kişi dünya yaşamını kazanmıştır. Özüne kıyan hala kazançlı ölür. Ömrünü geç vakte kadar yaşayan da kazançlı. İlk soluktan sonraki her soluk ve deneyim ister istemez kârı artırır. Mutsuzluk, para basan bir yaşam fabrikasının fabrikatörünün içeriden hiç çıkmayıp, güne bakmayıp, aksi aksi hindi gibi kös kös oturmasıdır. İdam edilmemiz, düşmana esir olmamız, çocuksak erken kanser veya tecavüze uğramamız, dışlanmış bir yaşam sürmemiz bile bu temel yapıyı değiştirmez.

Ama hayat oyun ve sistemdir de. İnsanlık örgütlenerek kendi arasında oyunların sürecini, kırtasiyesini düzenleyebilir. Bunlar yaşamın, olma deneyiminin özü değil ayrıntısıdır. İnsanlık durumu iyiye gidiyor olsa da olur, kötüye de gitse olur. İnsanlık topyekün ve sürekli düzenli olarak iyiye gidemez, toplu ilerlemeye bel bağlamamak gerekir. Bu, insanlık olarak biz yaşamdan (yaşamın, evrenin derinliğinden, çapından) kurtulabiliriz, kaçabiliriz umudu gibi olur. Birey, toplum topu atsa bile deneyim bakımından kârdadır. Akıllı olan daha çok terler, daha çok utanır, daha çeşitli şeyler yaşar, daha kârlı olur.

İnsan teki için ana kârlılık kalemi birey için zirve deneyim olan aşktır, sevgiaşktır. (Toplum bakımından zirve deneyimi hayal etmek istemiyorum, savaş gibi bir şey çıkmasından korkuyorum.) Bu sevgiaşk öz üssü öz varlıkları ortaya çıkartır, ama temel sınıf geçmeyi en salağımız bile kazanmışızdır, şampiyonuzdur.

Şu cennet cehennem veya doygun pişman ölmek denen şeyler de malzemelerimize duyup gösterdiğiniz saygıdan, verimlilikten kazanıp kaybettiğiniz etik puanlar olabilir. Onlar da gene ayrıntı. Boş duracağımıza ayrıntılara da girebiliriz.

Aşk ve öldürüm iç içe. İzinsiz, yolgeçen banı gibi aşık olamayız. Hepimizin istediği zirve tepe olan aşkın izni, yaşamdan ve kısmen sevi muhatabından (sevilenden) çıkıyor. Bir yaşamda aşık olacağımız garantisi yok. Ama kâr etme, doğmaya değeceğinin garantisi var. O yüzden yaşamak zaten kazanmaktır. Aşk ise seçkinlerin birinci mevkisi.

Özkıyım aşk gibi, ama daha garip: öz ölüm bir onay, bir izin sürecinden geçiyor. Bazen kendi içi izin vermez, bazen büyümekte olan çocuk veya çocuğun sakatlığı. Özgül olmadan hayat intihara da izin verir veya vermez diyebiliriz. Tanrı gibi bir sahibi olması gerekmeyen hayat.

Tanrı sırf ekvator, kutup gibi sanal-varsayımsal olarak çok gerekli bir kavram. Bir başka dehşet analiz: adı olan herşey vardır. Yokluk bile vardır. Henüz yok gibiyse yoldadır.

***

İntihar edenlerin pek çoğunun değerli sevgilileri var. Acaba.. Sevgiyle, sevgilinin gerisindeki yaşam-varlıkla ilişki kuruşta bir sorun, dip yeniği var mı? Her sevgi öldür adayının bildiği veya öğrendiği, kendinin sevgisi olacak. Özkıyım öncesinde kendisi sevgi içinde bir süredir “yokumsu” olarak bulununca, eşine saygı duysa da özkıyıcının varlık saygısızlığı zorunludur. Yok gibi olan gidici, varlığa haset duyacaktır. Bir şeyi koruyarak özgeci biçimde yok olmuyor ki. Onun yapacağını yapmayan birinin karşısında, ve güya seviyor. ‘Sen orada ben burada, iyi oluruz,’ mu demek bu ilişki? Benim yerime sen yaşamı dene, senin yerine ben ölümü gözden geçireyim? Sevgi varsa erkenden gidiş şüpheli, gidiş varsa sevgi şüpheli. İntihar notuyla sevgilisini korusa da (senle ilgisi yok, seni seviyorum, orada iyi kal) kişilik-intiharını tamamlayan, sevgiliyi karadelik olarak yokluğa çekmek istemekte, çekmeyi denemektedir. Bir sevgi nesnesine, bu arada kendine yok edici öfke haklı temellere dayanırsa, yine de varlık yutmak kötücül kara bir Tanrı eylemi olur. Öz ölüm eylemi mahkum edilesidir, yine de ona kendi sınırında kabul göstermelidir.

İntihar kendine, yaşama, anlam ve anlamsızlığa zamansız bir ağıt. Yalnız sıralaması bozulmuş değiştirilmiş bir süreç. İntiharın narsistik bir eylem olduğu fikrine nerdeyse kesin diyecek şekilde katılıyorum. Kağnının önündeki öküz olmayı kibirine yedirememek. Haklı bir tepki halindeyken dahi dozunda narsistik bir abartma var. Şeref intiharı, harakiri bunu irdelemek için ideal durum. Delirmek değil ama intihar narsist. Delilik narsizmden daha derin bir bozulma, derinliği içinde narsizmi de içeriyor. Dağılma algısı tek başına narsizmle açıklanamaz.

Mehmetİbish tarafından yayımlandı

Bu benim , içimden gelenleri, parmağımdan taşanları yazarak, gözümden dökülenleri fotoğraf olarak paylaşacağım, sevdiğim ve etkilendiğim filmleri yorumlayıp, favori kitaplarımdan küçük alıntılar yaparak edebiyatçılık, sanatseverlik havalarına gireceğim kişisel bloğum olsun.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: