Yakup peygamber Yusuf’u kuyuya atıldıktan sonrası bir yana, doğmadan önce bile yıllarca bekledi ve özledi.
“Ben, yani Yusuf, Yusuf mu dedim? Hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.” Edip Cansever
“Yakup diğerlerinden yersiz ama haklı bir kuşku duyuyordu. Onun kuşkusuna göre, Yusuf’u parçalayan erkek domuz on kafalı bir hayvandır; Bünyamin’in ‘evde’ kalmış olması bu hayvanın onbir kafalı olmadığının bir işaretiydi.” Thomas Mann – Yusuf ve Kardeşleri
Thomas Mann’ın Yusuf ve Kardeşleri romanında sabırla bir olguyu aradım. Aradığım, benim çocukluğumdaki anlatı anımsamalarına dayanıyordu. Aynı öykünün bizdeki, doğudaki anlatılış tarzı diyecek olursam yüksekten atmış olurum. Temsil etme gücünde değilse de kültür kodu, doğuya aidiyet, doğunun bir türevi olduğu su götürmez.
Benim anımsadığıma göre Yusuf’un babası Yakup, Yusuf’un ölüm haberi getirildiği, kanlı gömleği gösterildiği halde onu unutamıyor, özlemekten vazgeçemiyordu. Hem geçip gitmişti, hem geri gelmeliydi, gidemezdi. Bu haliyle Yakup’un diğer insanlara benzer bir bitmeyen yas yani patolojik yas olarak kodlanması gerekir. Özlemesi öyle bir hal alıyor ki, günün birinde Yakup Yusuf’unun kokusunu aldığını söyler, çöl rüzgarı oğlunun kokusunu burnuna getiriyordur. Diğer oğullarına inanmazlığı yeni bir şekil alır.
Bunu kendi aralarında konuşan, anlatışan yaşlıların yorumlarını anımsıyorum. Bu öykünün günün birinde kokunun, ses ve görüntü gibi nakledilir hale geleceğini haber verdiğini söylerlerdi. Bir yandan abdest alıyor olsun, bir yandan teknik direktörcesine bilgiç sakin sakin üfürürlerdi. Onlardan bilgiyi devraldığımı düşünür, bunun yanı sıra karşılaştırma ve demlenme için kenara not ederdim. Uzun vadeli not ettiğim çok iddia, tavır, üslup ve söz olmuştur.
Bir ucu daha var. Halkımız için batı hem aşk hem nefret nesnesi ya. Batı/lı aynı zamanda uşak/işçi gibi de algılanıyor. Yaşlı teknik direktörlerimiz ilkeyi koydu: Artık ter dökmek, halka gerekli koku transferini hizmet haline getirme batının işi olsun. Gerçi hayal ve ilke üretmek az şey değil. Onu bile ucundan, keyif ehliyetiyle, iş edinmeden yapma bir doğu büyüsü. Aynısı hem tevekkül, hem tembellik, hem kavuşma kolaylığı uçları ve anlamlarıyla geçerli.
Şimdi internet ve teknoloji ile (oranlı şiddetiyle birlikte) dokunma duyusu duygusu nakledilmek üzere olduğuna göre koku nakli sırada olsa gerektir. Peşinden rüya çalma ve aktarma geliyor. Ben de yaşlandım tabii, yön göstereceğim, talep edeceğim.
Thomas Mann bu kokusunu duyma meselini romanına almış mı? Hayır, almamış. Onun okuduğu, duyduğu türevlerde bu incelik yokmuş galiba. Öte yandan aynı Yusuf mitolojisinin İslam kaynaklarındaki işlenişini romanında sayfalarca tartışmış, kendi duruşunu netleştirmiş. Bence iyi, yüzleşmesi iyi. Zıt veya seçenek yorumları görmezden gelip “Dediğim bildiğim olabilecekler bundan ibarettir,” dememiş. Ben de koku konusunu öyle veya böyle içerilmiş bulsam ne yapardım? Mann’a daha erirdim her halde.