Ya sen beni benden fazla seviyorsan? Kendini anlatma güçlüğün varsa duygusal olarak yüklüyken? Hiç olmayacak bir şey değil. Benim biraz geri çekilmem mi gerekiyor? Sana anlatım ve eylem alanı bırakmam mı? Kendimi hem salak, hem akıllı-dengeli hissediyorum. Hata yapsam da (herkesin hata diye adlandıracağı) seni yitirmeyecekmişim, sana itici gelmeyecekmişim gibime geliyor. İstiyorum. Seninle her şeyi yapabilirim. Sensiz de yaşayabilir, reddetmene katlanabilirim. Zaten sevmezsen reddedeceksin; ya söyleyecek, ya göstereceksin, ben sevmesem benim de görevim bu olurdu.
Sakın soğuk biri olmayasın?
Bu hep/hiç demenle uymuyor. Soğuk olan kendisi için öleceğin birinin yanında bile sıcak, verici ve alıcı olamazdın. Gene de senin şu yaşamının cinsel yönlerini bir araya koyup konuşalım. Ne gibi bir aralıkta yaşadın, halen nasılsın?
Sevgimi sen istemeden sundum, çünkü yapabileceğim bir şey yoktu. Yaşamımı sen istemeden sunacak değilim. Yaşamımdan hoşnudum, elden çıkarma kaygım yok. Saklamaya ise zaten niyetli değilim. Keşke istesen, yaşamımı isteyince beni istediğin açığa çıkacak diye merakını göstermiyorsun.
Sen sevgini bana değil çevrendekilere yansıtıyor olmalısın. Seni kafaya alacak olan onlar. Onların karşısında yumuşak ve utangaçsın sanırım.
Eğer beni sandığımdan daha derin seviyorsan, benim sığlıklarımda dolanmak nasıl geliyor? Dipler çok havasız değil mi? Ölmek, sessiz kalmak mı niyetin?
Artık her yazdığımı görmesen daha iyi olacak…
Bir hafta sonra…
Sevgim elimden kayıyor mu? Sevgimi bana vermiyor mu? Boğulmaktan korkuyorum. Sevgim yalan mı, yanılsama mı? Ondan tamamen soğuyacak mıyım? Beslenemiyor muyum? Soğuma sandığım yalnızca düş kırıklığı izleri mi? Böylesine dayanabilir miyim? Tutukluğum geçici mi? Ondan ne bekleyebileceğimi, ne kadar basınç uygulayabileceğimi bilmiyorum. Zaten basınç anlamlı gelmiyor. Tek esprisi isteğimi, tutkumu rahatça izlemesi olabilir.
Bu bir önsızı mı?
Dokunulmasını istemiyor da yazılmasını mı istiyor? Vızır vızır mesajlaşmaktan vazgeçmeli mi? Atak mesajlarımı biriktirmede sakınca görmüyor, bir yakınlaşma bile didişmeye dönüşüyor. Hızını ayarlayamayan baskıcı görünmekten korkuyordum, oysa şimdi süklüm püklüm dilenci gibi görünüyorum. Bu da mı hız ayarlayamama?
Ey sevgili! Sevgimi bildim bileli boşa harcıyorsun, boşa harcıyorum; sana ne demeli? Sevgi adına ellerinden başka neyim var? Bakışların bile benim değil, bana değil. Eller yalan söyler mi? Beni sıkıcılığın hangi aşamalarına çıkartacaksın, diyelim bıkmak için, diyelim vazgeçip bana bakmak için?
Seni nasıl da sevdiğimi başkasına anlatacağım. “Sevgin nerelere vardı?” diyecek; “ellerine kadar vardı, o da tepkisiz değil.” diyeceğim. “Peh, peh,” diyecek, “dikkatli olun; sürat felakettir!” Kulakların utanmayla çınlamayacak mı?
Şimdi sadece sevilen misin, sadece seven miyim?
Beni habire köşeye; kendime ve kağıda sıkıştırıyorsun…
ARM Bülten, Mayıs 2001