Hastanenin bahçesinde motoru ağaca fazla yakın, yapraklarıyla içiçe park etmiştim. Çıkışta motor camında bir şey fark ettim. Bok damlası kadar bir toprak parçası. Elimin tersiyle savurup pürüzsüz görüş sağlamalık, ufak bir pislik. Yapmadım ama.
Yolda sol açık şeritte biraz hız yaptım. Bizim toprak parçası düşmemiş. Çamurluca, yapışmıştır. Yolda daha gidiyorum. Biraz dağılır gibi. Biraz daha sürdüm, a sanki kıpırdamış. Dikkatimi çekti. Serçe tırnağı kadar bile yok. Varla yok arası bir anten uzantısı onu dağılmış zannettiriyor.
Aaa? Yoksa bu bir sümüklüböcek taslağı mı? Ahaa, anlıyorum, müşerref olduğum kaba Türkçeyle bir sümüklüçocuk veya sümüklücüce. Geri kalan eve dönüş yolum birden eğlenceye dönüşüyor. Çok sevimli şey. Antenlerini bir çıkarıyor, bir gömüyor. Biraz sola ilerliyor, biraz duruyor. Meraka kapılıyor, tur camının kenarına kadar gidiyor.
Bir uzun yolculuk istemiş miydi? Avrupa – Amerika arası bedava uçak bileti düşürmek gibi bir şey olmalı. Rica mı etti, yalvardı mı? Ya ben nasıl razı oldum? Planı veya kaderi her türlü riske açıktı. Eve varınca onu bahçede ıslak çiçeklere veya bir ağaç gövdesine bırakırım. Artık araçlığımın, aracılığımın farkında ve kabullenmiş olarak gitmekteyim. Beni güldürüyor. O kadar ki, pişmiş kelle gibi gülümsediğime eminim.
Ne hoş bir karşılaşmaydı. Bana hayal kurdurdu, minik noktalığıyla proje yaptırdı, sevindirdi. Yolda trafik sıkışıklığında riskli geçişlerim oldu. Hemen ondan özür diledim, “Kendine daha usta bir motorcu bul,” dedim. Genel olarak işlevli-görevli hissetmek içimde bir güvenlik, güvence duygusu yükseltiyordu. Bu boştan ve boktan bir tinsellik vehmi olabilir. Ben hoşnudum, sistem çalışıyor. Sümüklü diye dalga geçişime bozulmuyordur. Park yerine varır varmaz, aklımdakiler uçmasın diye, onu çiçek arasına bırakmazdan önce, sümüklüçocuk ve sümüklücüceliğini kayıtlarıma geçiriyorum. Artık radyoaktiviteyi canlı görüntülemeyi başarmış doygun biriyim.