Beni seviyor musun diye soran, kendisi seviyor kabul edilir. O zaman sevilmeyi haketmez, sadece sevmeyi hak eder. Beni seviyor musun diye soranın hakkı sevilmemektir. Kendi sevmezken seviyor mu diye soransa, normal bir yılanlık yapmaktadır.
Sevenin görevi, sevmeyi iptal edemiyorsa, sevmeyi geliştirmektir. Sevenin görevi sevildiğini öğrenmek olamaz. Zira seven sevilmiyor sayılır. Bağıl/görece durumlar bunu söyler.
Sevmeyenin görevi sevmemeyi örtmek, nezaketlileştirmek veya çırçıplak işkenceye çevirmektir. Sevmeyen sevenin cezalandırıcısı gibidir. Sevmeyenin -sanatçı gibi- temelde hiçbir görevi yoktur. İyilik ve kötülükte serbesttir. Pratikte biz bunu genellikle zalimlik olarak gözleriz.
İki sevmeyenin ilişkisi, alan memnun veren memnun, veya kazan kazan çıkar ilişkisidir. İki sevenin ilişkisi görünürde kaybet kaybet ilişkisi olur. Çünkü seven kendinden bir şeyler kaybetmek zorundadır. En azından bir özgüven kaybı. Sevenler karşılıklı kaybetmekte yarışırlar, veya görecelikle, aralarından biri kaybedenlik tacını takar. Sevmek en büyük nimet olduğundan karşılığı acı bedeller ve acılar olabilir. Kuramsal olalım, sevmek acı ve pahalı olmak zorundadır. Yakın ve belirgin kazançlar sevgiyi derhal şüpheli hale getirir.
Görünenin aksine sevgide yarış olmaz. Biri fazla sever. Sevmek de, sevmemek de, sevilmek de seçilebilir değil. Her iki pozisyondaki kişi, durumunun kaderini yaşar. Kaderini yaşarken, kendi kişiliğine göre sevgi alışverişini kişiselleştirir, yorumlar, böylece yaşantıyı kendinin, tam kendine özgü kılar. Verili durum yani sevip sevmemek değil, verili durumu (sevmeyi, sevmezliği) yaşama biçemi kaderimiz ve kişiliğimizdir. Dili nasıl kişinin diniyse, kişiliği de kaderidir. Kader gibi kaçınılmaz, kader gibi işlenebilir olan…
– Domuz-1 Mazlum-1’e soruyor..
– Domuz-1 Mazlum-1’e soruyor..
– Beni hala seviyor musun?
– …
– Haa, geberesi! Haa!..