SÖZDERİN

Aşil kaplumbağayı geçebilir, ama yetişemez.

Mars longa, vita brevis.
Savaş uzun, yaşa kısa.
Farce longa, mitho brevis.
Gülünç uzun, efsane kısa.
Bene longa, filum brevis.
Kuyu uzun, ip kısa.

***

Olumlu tavır son derece ezber bozucu, bozguncu, hatta anarşisttir.

***

Kedere kadar kader.
Kader kadar keder.
Keder kadar kader.
Keder kader kadar.
Kederli kadar kaderli.

***

Geliyorum zalim!

En anlaşılmaz, anlaşılıp bir çırpıda suçlanamayacak ve benimsenemeyecek sözcük ordumla geliyorum.

***

Üslup, tarz, stil. BİÇEM hepsini karşılar ve Türkçe olmasının avantajıyla türetime çok yatkındır. Biçemsel, biçem-dışı, biçemimsi, vb… Öte yandan biçem yapay, yapma, insanın gözünü doldurmayan, tartıda hafif kaçan bir his de verir. Bu biraz stilin tek hecelik kurulumuna karşılık biçem iki heceden oluştuğu halde, bir kulağın duyup öbürünün duymayacağı biçimde birden uçar gider, söz süresi kısa ve kaçıcıdır. Bu iki hececiğin bütün bir kavramın ağırlığını ve temsilciliğini kaldırması olacak şey gibi gözükmez. Bir yerde üslup, bir yerde stil (stilistik), başka yerde hele tarz, yakışıklı olup öne çıkarlarken İngilizce style denen şeye her gördüğümüz yerde yapıştırmak için üslup biraz eski ve Osmanlıca kalır, ötekiler sürekli yekpare kullanım için sıralamaya bile giremez. Hafif kaçıyor gibi de olsa, biçemi güvenle yerleştirir, işlediğini görürsünüz. Zamanla gözünüz ve kulağınız da alışır. Yadırgamanızı gözden geçirince hiç örsenti bozukluk oluşturmadığını, gösterişsiz diş protezi gibi tıkır tıkır işlediğini görürsünüz.

***

Tomris Uyar’a güzelleme:

Okur romandan beklediğini öyküden alamaz. Ama romana vermediğini -etkin dikkat- öyküye verebilir.

***

Zaman ile toplum birbirinin paralel evren hali. Nasılını açıklayamam, rufailer karışır. Bunu da söylememeliydim. Toplumun (o zamanın) oluru olmadan düşünme veya hayal etmenin olanaksızlığını fark etmiş miydiniz? Sanat kim için olursa olsun, toplum izniyledir. Sanatçı toplum yani zaman içindir, nokta.

***

İnsan bazen acıdan üretiyor -temeldir-, bazen de neşeden. Sanat aslen acının dönüştürülmesidir. Acısı, derdi, itirazı olmayandan sanatçı olmaz. Acı ve dert, aynı zamanda, sanatçının bir üstün insan değil bir kardeş olmasını garantiliyor. “Hepiniz boksunuz, bir ben iyiyim,” diyen bir sanatçı hayal etsene. Bir hissediş daha: Sanat gündelik olanın, olayın, her günkü ruhun içinde. Ayıklanma, fark edilme, biçime sokulup seslendirilme, ruhlandırılma bekliyor. Ve bazen insan olayı; başka zaman olay, durum, şey insanı yönlendiriyor, yolunu kuruyor.

***

İstemek, ne istediğini bilmezken dahi güzel. De ayrı yazılır. Buna bir hal çaresi için hayal kurmayı bulmuşuz. Birbirimize hayal kurma armağan etmeye çalışır dururuz.

***

Kimse suçsuzluğu kanıtlanana kadar masum değildir hiçbirimiz.

***

Soldan çok solcu olmamak gerek,
kaderden çok kaderci…

***

Varoluş çelişkisi ve hayat okuma:
Arılar, sinekleri bokun boktan olduğuna ikna edemezler bir türlü.

***

Ölümsüzlük öteden beri olasıydıysa bile, ölüm, seçim ve seçeneğimiz olarak var.

***

Samimi olarak insanlığı kendi haline bıraktım. Gelişip ilerlerlerse
karşı çıkacak da değilim.

***

Dans etmek küçük bedenleri büyütüyor, büyük bedenleri küçültüyor. Tıpkı içki içmenin kişiliklere yaptığı gibi.

***

Eski röntgencilik, komşu gözetleme dışında sadece dansöz seyretmekten ibaretmiş.

***

Eylem planımı açıklıyorum:
Eylem plansızlığı, her an kendimi ve çevrenimi gözlemek, her şeyi okumaya çabalamak.
Eyleme sıra gelir ve maçam yetişirse ona da evet.

***

Bir cinnet anında, bir cinnet anında işleyebileceğim cinayetin cesetini gömmeye hazırlık olsun diye, bahçeyi belledim. Çukur? Yok çukur kazmadım.

***

Düzenli intihar: Çay şekeri
Unlu intihar: Kurabiye (cookie)
İntihar eden ünlüler: İntihar eden unlular
İntihar yatakçısı: Çay, ölüm meleği
Yavaş intihar: alkol (boğulma), sigara (kendini yakma, kendini ateşe atma)
Pasif intihar: Pasif içicilik
Gösterişli intihar: Boğaz Köprüsü intiharı

***

Zamanımızda çocuk akciğerleri daha seyyar.
Anatomi farkından, her ülkede nefes alabiliyorlar.

***

Sen ömür boyu, zeytini ağzına peynirden sonra atmışsın. Ne esnekliğinden söz ediyorsun?

***

Ömür, kuş öpüşü altmış yetmiş yıl; bozdur bozdur harca.
Kelebeğin yaşam ilkesi: ömür dediğin bir gündür, o da bu saat.

***

Kaba etine iğne yapıldığında, bir düşmanın serseri ruhlu okuyla yaralanmanın ne demek olduğunu, ok ucunun zehrinin içine işleyişini anlarsın. Oysa yaşadığın ile yaşayabileceğin şeyler tıpkı değil. Bu açık algı netliğini nereden aldın, ne verdi?

***

Kızılderili reisi Hırslı Kurbağa ilendi, okları hakkında söyleve durdu:

“Ne salak kabilesiniz, ya! Sizin gibi Kızılderili olmaz olsun. Zehirli ok-yay kullanacak yere zehirli yay-ok kullanıyorsunuz. Sonunda sapır sapır dökülen, ölen, azalan siz! Yahu biraz klanınıza saygı, itina!”

***

“Ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik,” kendini bildiğinden daha derin söylem. Her insan dünyaya ölmeye gelir. Woody Allen’ın deyişiyle, merak edilmek gereken “ölümden önce yaşam olup olmadığı…”

***

Satılan zaman geri alınmaz.
Verilen enerji bal gibi geri alınır.
Zaman paraysa, para zamandır.
Sonrası için, zaman ve para kazanmak için çalışırız:
Sonra, para bizim olur, oysa şimdi zaman bizimdir.

***

İstemek sorumluluktur.
İstememek, değil sanılır.
(Her istediğine) erişememek çok gerçek.
Erişme arzusu çok insani: İnsan istemedir.

***

Arzusunu dile getirmek, suçunu/günahını itiraf etmekten hiç aşağı değildir. Arzu tıpkı günahtır.

***

Arzularına kavuşamamak hayatın hayat olduğunun göstergesi. Yaşayanın görevi arzusuna yönelmek, emek vermek -sadece. Arzularına şakır şukur kavuşuyorsan hayatta değil, cennette yani ölüsün. Arzularına biraz kavuşur biraz kavuşamazsın, doğrusu odur, yeter.

***

Sen kendini cansız sanıyorsun. Samimi bir zan. Ne var, her şeye bir şekilde duyarlı bir fiziksellik içinde bulunmaktasın. İnanmaman bazı şeyleri etkiler, her şeyi yok kılmaz.

***

Enseyi verme karaya. Bütünüyle değilse de… Bir yerde de iyi oldu.

***

Hevesle kalk, düş kırıklığıyla otur, hakkı yenmişlikle kabar, düşmanlığa kucak aç, baştan başla.

***

Kervanı yolda, -düzerler balam
Yola koyulmayın,
Yola, koyun!

***

Geçmişe gitmek, geviş getirerek gezmek bir iç turizmdir.

***

Varmadan yolculuk başlamaz. Yola çıkmak için varmayı göze almalı, bitişi göze almalı. Hatta zihninde, başlarken varmalı da.

***

Kahve içmeyi sorunsallaştırmayın.
Aklınız kalır, aklınız içer durur bakın.

***

Valiz tamircisine 10 kaldı, yorgancıya 50 vermiştim. Şimdi börekçiye veresiye teklif edeceğim, param olunca bırakırım. Eve varmadan sıkışırsan benzincide eder geçerim. Eski köklü mahallede oturmak, hem korunma-aitlik sağlar, hem üleşme.

***

Sosyal Sıkıntı:

Ortamın ortalaması çok yüksek…

Ortalamayı ben mi düşürürüm?
(Ortalamayı düşürür müyüm – Ortalama düşer mi – Düşüren ben mi olurum – Ortalama bensiz mi ortalama – Düşürebilir miyim?)

[Bütün ortalamaların kaderi bizzat bende olsaydı..]

***

“Her şey yolunda diyelim. Kolonoskopide bir şey çıkmadıysa, çıkıncaya kadar devam ettirin, tekrar ettirin.”

[Yazar burada, hastalık hastalarının kendilerine yaptığı şeyi, yekten önermiştir. Yatırım tavsiyesi kitlesi, hastalık hastaları.]

***

Abisi Feşmekanca zorunlu bokoburmuş. Bereket Filanca seçmeci bokobur. En zoru aile içi boşanma, ama gerekirse onu da yaparmış.

Yalnız… Bu arada can kulağınız hangisi sizin?

***

Yapay zeka her şeyi yediği halde şişman değil, atletik, akıcı, akıllı bir hizmetçi: efendileşebilir hizmetçi.

***

Çöp adam. Çöpten adam. Çöpten çöpçü. Çöptendinci. Çoktandinci. Çoktan-rıcılık.

Çöp kadın, çöp giyintiler içinde çöp evde yaşar, çöp hayvanlar besler, çöp yer, çöp solur. Hayatı çöplenmiştir. Veleddallin amin.

***

Ruh osuruk gibidir. Bir bedenden çıkar da kaç tane burna girer, gene de varlığından emin olunamaz, bilinemez. 21 gram bile çekmiyor, radyoaktif madde gibi. Bir var bir yok; bir ışıldak bir karanlık.

***

Ruhun ego ve sahibinden bağımsızlığı üstüne: “Ruhun kendinin içinde, senin elinde değil..” Herkesin fikri/hissi farklı da olduğuna göre, bu ruh kesin gezgin bir şey. Bu itibarla ruhun vücutta/dünyada nerede oturduğunu söyleyemeyeceğim. Beyin sadece gözde yazlıklarından biri.

***

Kendikodu. Kedikondu.

Gece -konacağına, dedi -konsun..

Kodudedi: Dedikodu derken, asıl denmek istenen ve denilme sırası.

***

Çizmemi boyadım, fırçaladım, cilaladım. Kara yılan gibi ortaya çıktı. Şimdi gösterişli ve jartiyerimsi olan çizme, zamanında besbelli iktidar, hatta zulüm simgesiymiş. Kanlı çizmeler…

***

Bundan sonra, aşkın diyalektiğine çalışmayana aşk yok, “otur sıfır!” var.

***

Andrea onu zamansız bırakamasın, ama Ocean Andrea’yı zamanı geldiğinde bırakabilsin; bütün ilişki dinamiği ve bencillik orada. [Türk eşdeğeri Kadrea olsun.] Ada’dan sıkıldım artık. Onun yerine Darla’dan sıkılmak ne iyi olurdu…

***

Belki seks, yani sevişme bir sohbet olduğu ölçüde yola tarikata sokucu. Orgazm, yani kendinden geçmek, daha yüksek olasılıkla yoldan çıkarıcı, bağları bağlantıları koparıcı ve özgürleştirici. Hiçleştirici. Yalnız bilge bedenlerde bundan başka olanakları da olabilir.

***

Yaşam, uzun veya kısa görünmesinin ötesinde, her zaman tam dozdur. Yaşam bir gündür. Sonsuz bugün. Bu an. Şimdi. Yani şimdiki geçmiş zaman. Yaşamda ölüm zaten vardır. Ölümde yaşam olabilmesi için insanın yaşaması, çile ve zevklerin önceden bilinmeyen çemberlerinden geçmesi gerekir.

***

İlk nefes canlı yaşamda fiziğin büyük patlaması eşdeğerinde. İlk nefesle birlikte bütün sonraki yaşayışlar bir seferde potansiyel olarak verilmiştir. İçinde hepsi var, hepsine eşdeğer; demek ki sonraki bütün zorluklar da ilk armağanda denklendi. Keyfi olarak denebilir ki, acılar önden karşılandı, büyük can yolculuğu başladı, o zaman külliyen negatif olmayan her deneyim ve duygu kar üstüne kardır, ek ikramiyedir.

***

Esas işimiz hayat yazmak. Yaratıcılığın kitabi veya görsel yazıya odaklanması, asıl işin (yaşamanın) tümü veya yaşamdan fazlası olamaz. Ürün onun bir bölüğü ama etkili, olduğundan fazla ve uzun olması umulan kısmı. Sanat demek yoğun ve vurucu demektir. İnsanlar, yaşam birimleri olarak hem kendimiz hem birbirimiz olmak üzere yürüyoruz. Hiç şey sadece kendisi için, her şey dönüşümsel, karşılıklı, iç içe. Yumağın sahibi ve katılanıyız. Evren yumağının. Sicimse de sicim. Buna içilir, şerefe!

***

Bir anlık, bir sürelik bir varlık ışımasıyım. Ne bütünlük ne yeterlik ne bilinirlik ne sonsuzluk kendi yetkemde. Bütün bunları varsayabilirim; fiziksel belirsizlik içinde veya yanısıra. Ya belirsizlikten gelmekteyim, ya belirleyemediğim, hakim olamadığım belirliliklerin sonucuyum. An’ın olanaklarını kullanabilir, an içinde kaderi zorlayabilir, varlığımı an’da gerçekleyebilirim. Dünya durdukça duran sabit bir şey olamam. Kendimi yoktan yapamam. Beklenmedik sonuçlarıma her an gebeyim. Umulmadık ve denetlenemez sonuçlarım olasılıklarım beni/çevremi her an kuşatırken, ben fiilen yaşanmamışlıkları iyi bildiğim kesinlikler sanır, uyuşurum.

***

Yazar hayattaki çağdaş yazarların en ünlüsü de olsa.. Kitap okumak ölüler diyarıyla haberleşmek. Ölüler bazen çok doğurgan olabiliyor, çok uzaklardan, istemle dölleyebiliyorlar. Kitap ölüyle canlı arasındaki bir arayüz. Bu arayüzle canlı, ölmeden ölmeye, ölü, ölüyken canlanmaya çabalıyor. Ortaklaşa bir çaba. Verimliliği tam da başarısız çabasında yataklanıyor.

***

Bir kitabın başında, içinde ne yazacağının ayrıntılı dökümü gerekmez mi? Kitap içeriğinin içindekiler’de eksiksiz bulunması gerekmez mi? Sonsuza dek uzayıp gitmeyi geçiyorum, her kitabın basılması en az iki tur yazılmasını gerektirmiyor mu? Okurun ne okuyacağını bilmesi gerekir, bunu özetle, kısaltmayla bilemez. Yalnız, düşünüyorum da, içeriği bütünüyle içindekiler’den oluşuk bir kitap ne cehennem bir şeydi…

***

İnsanın kişilik yapılanması aynı anda hem iç içe matruşka veya lahana yaprakları biçiminde, hem de mozayik; birbirine uyan ve uymayan parçalar komşuluğu (dış dışa), hatta hatta barsakta yanyana dışkıyla pırlanta gibi.

***

İnsan verili bir canlı değildir. Hatta buradan hareketle hayat da belirli ve normatif değil. İnsan tarihseldir. Şimdiye kadar yaptıkları, yapmışlıkları erişim sınırlarında, elde var bir. Ama neyi yapar, neyi yapamaz, ne yaparsa insan değil olur, bunu birisi veya topluluk belirleyemez. İnsanlık deneyiminin bütünü biliniyor varsayamayız. Maç devam ediyor.

***

Aşkın seni özledikçe, aşkı kanatlanır. Velev ki kara sevda olsun. Velev, ayrılık sevgiye katılsın. Bazen aşk anısıra değil peşisıra, iş işten geçtikten sonra yakalayabildiğimiz bir balık. Zan-sanı-iç dünya öncelik ilkesi gereği, hissedilen aşkın her hali gerçektir, geçerlidir. Kazançlı ve somut aşk olması gerekmez.

***

Aşk ve sevgi özde uçmaktır. Sonunda düşülüyor (aşk) veya iniliyor (sevgi) diye uçmamaya kalkışmak yaşama ihanet ve andavallılık. Kuşlar uçmanın sahibiyken bile düşüyor, iniyor er geç. Sonlu diye uçmanın anlamsızlığı kuşluğun ruhuna aykırı.

***

İlkbahar bir renktir. Ve durmaz bir hareket. Yaz, o eylemin son haddi yani limitinde, durma halinde bir duyuştur. Evren algısı, sınırların algısı. Sonbahar bir insan halidir, içedönüş. Kendini kaybında, hüznünde buluş. Kış bir güçtür, çelişkinin gücü. Beyaz, soğuk, karanlık uzayın yeniden büyük patlamaya geçişi.

***

Sıcak su başka bir alem, orospuyane. Sıcak suyken arkandan, içinden dışına dolanıyor. Yalayıp geçiyor. Artık seni biliyor, yüzölçümünü çıkarmış. Soğuduğunda dedikoducu orda burda seni anlatıyor. Her yere yayıyor. Özellikle çatlaklara, inişine alçalmalara…

***

İsviçre’de, köpek sahipleri ile köpeksiz köpekseverler sosyal medyadan ilanlaşarak birbirini bulup köpek bakım ortaklığı yapıyorlarmış. Örneğin köpek sahibi 1 hafta tatile çıktı; köpeksever (aile) bir hafta o köpeği sahipleniyor, gezdiriyor. Veya köpeksever ailenin kadını bir süre iş gezisine gitti; erkek, köpeği alıp onun yokluğunda avunuyor. Bunu anlatan tanıdığıma, “bu, çok cinsel bir tını veriyor, dediğin bir tür “köpek swinger” sanki,” dedim. Oradan, yine kendi aklıma, huzurevlerinde yaşlı ziyaretine giden çocuklar, gençler geldi. Eh, ona da “nine swinger” denebilir. Nikahını almadan, başkasının ninesini dedesini sevmek ve ilgilenmek..

***

Kırmızı ışıkta geçen Kürt, trafik polisini ceza yazmaktan alıkoymaya çalışıyor:

“Yaw abi!
Bi it, geçti-kaçtı-gitti say!”

Polis gülmekten kırılmış. Ceza kesememiş.
(Skeç sahibi Hüseyin Sayın.)

***

“Ölüm ayrılıktır. Ayrılık ölüm. Cem ettim, semah çektim, kocamın ölümüne dayandım…” diyordu.

Ruhsal olarak yaralıydı. Gözlerinin içleri acı acı da olsa gülüyordu, parlıyordu. Bir vakit daha geçti, koca, bunak bir bebek olmaya yönelmişti. Bir yerden sonra, yuvarlanmayı yönetemiyordu. Gözleri nedense hala canlı. Ve artık bokunu oraya buraya silen, sıvayan. Ve canlı, yaramaz. Ateşli gözlerle dibi kara kuyusuna bakacağını, korkarken aynı kalacağını, belki korkmayı bunamayla aştığını, biraz geçiştirdiğini anlar gibiydim. Beni kendine yolundan iteleyerek mi çekiyordu, manyetik halı sererek mi?..

***

Türklerin heykel yeteneksizliği… Türkler öz kültürlerinde olmayan müzik tarzını üretebildi, resim üretebildi; operada bile tol aldı; heykel sanatına yaklaşamadı bile. Gerçek hayatta işine yarayacağı halde. Türk heykelciliği ilkokul çocuğu düzeyi kadar değil. Heykelcilik, doktorların hastayı ürkütmemek için söyledikleri zatürre başlangıcı gibi, “heykel başlangıcı” düzeyinde kaldı. Bu yeti yetersizliği İslam’a bağlanacak gibi de değil, ve muhtemelen önceden beri geliyor. İslam’ın resim ve müzik kısıtları aşıldı, heykel niye aşılamıyor?

***

Çoğumuz ağlarken çirkin oluruz. İlk kez düşünüyorum, sanırım ağlarken kimseyle değil, kendimizle muhabbette, sadece kendimize yakın olduğumuzdan. Ağlamak sosyal mimikleri büyük oranda sıfırlıyor. Çirkin gösterici ağlama ve kendi başına kalma, arınma tazelenme sağlıyorsa, bu bir güzelliktir. Kendimizdeki kurbağayı öpüp prens çıkarmamız sayılır: Çirkin kurbağayı o kadar çok öptüm ki prensim oldu.

***

“Garip rahatlığa” rahatsızlık diyor; bu yağlı ballı bolluğun yaklaşımı. “Garip rahatsızlığa” rahatlık diyelim, çaresizlikten çare bulalım.

***

Almanya geri kalınca biz de geriledi sayıldık; Almanya çağdaş uygarlığa yetişince biz de yetişmiş sayıldık.

***

İnsan ayrılamayan olunca
birleşemeyen, başlayamayan da olur. Ayrılmamak, birleşmemenin, eksik ilişkinin foyasını saklamak gibi.

***

Yaşına uygun olmayan ilerilik gerilik yaşayınca taşıyamıyor insan.

***

Herkesin -onlara tepki verme yolumuzu açmak üzere- iyi kötü, ahlaklı ahlaksız, açık gizli davranma (hakkını) teslim etmeliyiz. Bu genel serbesti ve teslime uymayan her kural “çaresizlik kuralı” sayılır.

***

İLENCİM: Bul belanı. Benlik derinden fırlamaya çalış. Cümle duvarlarına çarp. Burnun gözün, ağzın yüzün leş olsun. Dünyaya çılgınca kör bak. Durmamacasına dokunup dur, ellenip dur. Bataklıkta frenlerin kopsun.

***

– Nahal oldu senin gelinin soğuklaması?

– Bi hal daha, işte. Halası beri. Donuz gribi miymiş, neymiş..

– İyi işte, hal aşşa dediydin, daha iki gün eveli?

– Yok yok. Allah yüzümüze baktı. Beri yakaya tüydü gelin kızım.

***

Türkiye’de sağcılık, tutuculuk anadır, rahimdir. Solculuk, muhaliflik yani karşıcılık oğuldur, çocukluktur. Buna karşılık, büyüyüp gelişmesi, her şeyi değiştirmesi gereken solcular yerine atılım yapıp, canlılık gösterenler sağcılar; durağan, yakınmacı ve kaygılı değer bekçileri solcular.

***

Anlamayabilirsin tamam.
Anlamıyorum zannetmek, anlamaktır.

Anlayarak dinler/okurken sindirger, azaltırsın;
Tamamını indirircesine alır kaydedersen hepsini anlamazsın.

Anlarken anlamıyor, anlamazken anlıyorsun.
Neye bakıyorsan öteki.

***

Haz (hele doyum), insana giriyor mu sayılır, insandan çıkıyor mu sayılır? Eğer giriyorsa, hazzın oruçta [hayatta?] haram ve yasak olması mantıksaldır. Oruçta, giren ve çıkan her şey orucu bozmakla birlikte, kazanılanlar daha orucu tutulası olduğundan… Eğer haz, insandan çıkan bir şeyse onun oruç bozuculuğu biz cahillerin din kavrayışımızı aşmaktadır.

***

Şöyle bir sadeleştirip, bunları hemen piyasaya sürüyoruz oğlum!
Psikahır.. Psikatır.. Psihatır.. Psiyatır..
Her birinden ayrı bir çalışma ruhsat ücreti alırız.
Düzenlemeyi yapan parayı alır. Parayı alan örgütler.

***

Erkek hıyarı özerk bir prensliktir -bir iç devlet değilse. Dışişlerinde sahibine bağımlıysa da, iç işlerinde akılsızlığının dediğini yapar. Erkek veya hıyar ortada ve görsel olduğu halde, pek narin ve duyarlıdır. Fazla sıcağa da fazla soğuğa da katlanamaz; solar, çürür, tadını yitirir/ler.

***

Sevgi, varoluşun lüks, en üst krema sorunsalıdır. Buna karşılık merkezi yer tutar; fırtınanın gözüdür. Duygulardan gerçeğe ve gerçeküstüne aynı anda yakın olanı sevgidir, mutluluktur. Acı kendiliğinden varolur ve anlamlandırılmalıdır. Sevgi ve mut ise yaratılmak, keşfedilmek zorundalığında varoluşsal görevlerdir. Gösterilecek değildir, olunacaktır ve olunurken görülecektir. Görevliği dünyaya karşı da geçerlidir, ama asıl zamana ve öze karşı gerekliliktir.

***

Orospu/fahişe neden sevilir, metres neden sevilmez? Metrese karıyı da ekleyelim.

İlk ve sade yanıt “Orospu şımartır da ondan,” çıktı. Benimki: Orospu senin değil diye sevilir, metres senin diye sevilmez. İnsan sahip olduğunu (veya olduğunu sandığını) sevemez. Temelde insan ancak bütünüyle sahip olamayacağı kimseyi sevebilir. Onu en çok çıldırtabilen de sevdiği kişi olur. Sahip olduğunu, sadece korur bakar şefkat gösterir vs. İnsan insana sahip olamaz; kendine bile olamaz. İnsan özgürlüğe çarptırılmıştır. Mal olarak alınmak isteyen de bunu sonsuz isteyemez. Sahiplik sanısı, böyle algılayanın sevmesine engel olur. Sonraki pişmanlıkların, sonradan sevdiğini anlamaların bir kısmı budur işte: Olduğunu sandığı kişiye, sahip olamadığını sonradan anlamıştır.

Karı da sahip sandığın, malın gördüğün için sevilmez; sanma sonucu sevilmeyenlik. Karına sahip olmamışsan, elinden kaçıracak gibiysen sevmeye devam. Bazı kadınlar, erkeğin ruhunda bunu oluşturmayı, kıvamını ve yönetimini iyi bilir. Düşük olasılık, akıllı ve şanslı bir erkek de karısına ait ve mal olma düzenine kolay teslim olmayacağını, ağa yakalanmayacağını hissettirerek ilişkisini diri, kadının ilgisini canlı tutabilir. Bu dalavereler genellikle erkekleri bir hayli aşar, doğuştan beceri de ister.

***

Türkiye’de evler, apartmanlar düzensiz, müstakil, kopuk, keyfi; renkçe de biçimce de. Ama bu evlerin insanları toplu davranma eğiliminde. Batıda ise evler birbirinin içine girmiş, renk ve biçimleri denetim altında. Ama insanları tek tek, bağımsız davranıyorlar.

***

Sabreden derviş ateist, sabreden ateist derviş olmuş. Ateistin içindeki inançlı, inananın zorunlu şüpheciliği…

***

Kekeleme yazmanın, konuşmanın ve haz almanın kökenindedir. Her kekelemede sağlaması yapılabilebilinir.

***

İyi ki soyadım Saygı, adım ise Sevgi olmamış. Ciddiye alınmayı önemsiyorum da.

***

Hepimiz Hrant’ız; ne acıdır, nerdeyse hepimiz ölüyüz.

***

Ölümün sonu. Yokluğun sonu. Evrenin sonu. Paralel evrenlerin sonu. Bunların sonunu getireceğiz!

***

Bebek kontrol, bebek kontrol… Harika. Bundan sonra bebek ve doğum kontrolleri kuleden, tek merkezden yapılmalı.

***

Geçici de olsa ilk. Geçmesi için ilk. Yola devam için ilk. İlk olamamış, var olamamış o kadar çok şey var ki.

***

Oruç böceğim, o-ruç böceğim diyorum; oruçamıyor.
Zamanında müslümanken oruçmayı pek severdi.

***

Osmanlı insan hakları: Padişahım çok yaşa!
Ramazan insan hakları: Ey oruç, tut bizi!
İslam insan hakları: Piştik, haram oldu.
Hint insan hakları: Om mani padme hum!
Amerikan insan hakları: Green Card çekilişi.
Azınlık insan hakları: Ayrıcalıklarım Lozan’dan garantili.
Yahudi insan hakları: Hani benim vaadedilen topraklarım, altın buzağım?
Hayvan insan hakları: Bütün kıllara özgürlük!
Oğuz Kağan insan hakları: Ağaç kovuğunda bir Aykız gördüm, sevdim aldım.
Cengiz Han insan hakları: Çadırımı geniş kur. Soy benim, sop benim!
Eskimo çocuk insan hakları: Her çocuk dondurma isteyebilir, evi yalamak yasaktır. (Telif Zemcem)
Sahil insan hakları: Plajda çadır kurmak yasaktır (Zemcem)
Somali insan hakları: Yemişim hakkı! (Zemcem)

***

Yemen’den geldim. Yemem.

Diyet yapan kadının mutfağında mutlaka:
Yememek takımı.
Dikenli tas, delik tencere, zehirli kaşık, gevşek çatal gibi..

***

Şerefsizinizi seviniz. Mümkün değil sevemiyorsanız, tam ibnül şerefsizdir.

***

Çaba, inançları değiştirmeye hem ileriye doğru hem geri-ilkele doğru yürütülmelidir. Geriye doğru yürüyeni örneğin masal, sanat olabilir; ileriyesi bilim-mantık-felsefe.

***

Bebek ev ve aile florasını alabilsin diye,
doğumda babası onun ağzına yüzüne doğru hafifçe kusabilir. Doğum için dölyolu florasının övülmesinden anlayabildiğim budur.

***

Def edip tüküremediği sorunlarını öğütme çabasıyla ısırmaya devam ediyor, burdan da dış gıcırdatma, diş sıkma göstergesi çıkıyor. Sorun veya muhatap öğütme alıştırması, kendini kandırma. Bu belirtiler geviş getirmeyi de çağrıştırıyor: olayı mideye tam çiğnemeden göndermiş; yarı kusup kuytuda gözden geçirmeye gerek duyuyor.

***

– Ne yapıyorsun?

– Aşağı yukarı hiç…

(veya)

– Her zaman hiç yapıyorum.

[Tam o anda, o ne yapıyor?]

***

Hor görme bedeni.

Bedeni, nedenini içerir. Veya işaret eder.

İç-sesini söze değil, hemen bedene döküyor insanlar.

Bkz. bedenselleştirme, somatizasyon.

***

“Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler.” Ece Ayhan

“Aşk örgütsüzlüktür, toz duman dağılmaktır.” Mehmet İbiş

***

İnsanların senle ettiği kavgalar seninle değil, içsel nesneleriyle ve olmamışlıklarıyla. Tamam.

Senin insanlarla gayet sahici sandığın kavgan da onlarla değil. Aynı şekil, kendi iç kargaşanı dışlaştırıyorsun.

Bu da doğru, ama bunu hissetmek, deryadaki balık için deniz farkındalığı kadar zor.

***

Hayatta başarmak, çekilen acıları anlamlı hissettirir, başarmamaktan tek farkı o. Yoksa başaran da başarmayan da aynı kaotik kapsayıcı bütün; ölümde buluşur. Alkolik ya da zaaf keşleri bunu tersinden ifade eder: “Rakı içen öldü de, su içen ölmedi mi?”

Bu tam havlu atmaya niyetli kişinin kendine sorması gerekendir. Sonunda öleceğin halde, neden kendine göre bir rota, üslup ve iz bırakmada ısrar eder, onun dahasını ararsın?

***

ÇAMUR KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Kaçıngan Kişilik Bozukluğu

Kaşıngan Kişilik Bozukluğu

Söylengen Kişilik Bozukluğu

Özsever Kişilik Bozukluğu

Elezer Kişilik Bozukluğu

Yenilgin Kişilik Bozukluğu

Komplo Kişilik Bozukluğu

Komple Kişilik Bozukluğu

Yarıklı Kişilik Bozukluğu

Yarıkbiçim Kişilik Bozukluğu

Sınırlarda Kişilik Bozukluğu

Kuralsız Kişilik Bozukluğu

Tıkıntılı Kişilik Bozukluğu

Kuyruklu Kişilik Bozukluğu

İlgisel Kişilik Bozukluğu

***

Ya dua et, ya sev.

Ya sev, ya Ben’i terk et.

***

Antitez tezdedir. Sorun çözümde, veya sorun tanımında.

Aşılması, düşünmeyi ve iddiacılığı aşmakta.

***

Yıldızlar arasında gelişmeyen, gerileyenler var.

Mesela Merkür. Gözümden kaçmıyor. Bkz. Merkür retrosu.

***

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: “Hassiktir!”

Başka bir ak tolgalı beylerbeyi şöyle haykırdı: “Ya tekim, ya yokum!”

***

[Zünnun dedi ki: “Tanrı’ya dayanmış, çöle dalmış, sopasız, kırbasız gidip duruyordum.

Yolda, hepsi de bir yerde can vermiş kırk tane derviş gördüm.

Aklım karma karışık oldu. Perişan bir hale geldim; coşkun canıma bir ateştir düştü!

Dedim ki: Yarabbi, bu ne iş? Uluları ne kadar da elden ayaktan düşürüyor, zelil bir hale sokuyorsun?

Hatiften ses geldi: Bu işin hikmetini biz biliriz. Biz öldürür, kan diyetlerini de yine biz veririz!

Dedim ki: Peki, ne vakte dek böyle öldürüp duracaksın? Dedi ki: Diyet vermeye kudretim oldukça, bu iş böyle gidecek!

Hazinemde diyet verecek para bulundukça öldürür, yasını da tutarım.]

Feridüddin Attar – Mantıku’t Tayr

***

Tutukluktan kurtulmak için tutukluluk rızasını dene. Tutukluluk ardından özgürlük ve akış gelecek…

***

Edebiyat, sesi edebiyat kılmaktır. Bu bakımdan edebiyat bir tür istenç.

Yazın, yazı ve yazmak demektir. Yine de her yazı, yazın değil.

***

Gülme! Güldükçe sıra sana gelecek.

– Tam aydınlanacaksın, ne oluyor?

– Bi gülme geliyor.

– Gülme o zaman.

– Gelmez o zaman da.

– Ne gülere geliyor, ne gülmeze geliyor bu da…

– Tam aydınlanıcam. Bi gülme geliyor.

Tam gülücem. Bi aydınlanma. Geliyor.

***

2019’da bir gün. Diyor ki: “Öldüm. Ölmeden öldüm. Ölenim beni uzaktan ve yavaş yavaş diriltti.”

***

O sarsıntı günü ben deprem sesini rüzgarmış gibi duydum, veya trafik sesi gibi. Ataşehir’de yirmi bir katlı binanın ikinci katındayım. Üçü on geçe gibi fena salladı. Pencereden dışarı doğru savurmaya çalıştı. Pencere pervazları gıcırdadı. Ama iki üç saniye gibi kısa sürdü. Sanki yoldan geçen bir kamyonun kagir evi sallaması gibi oldu.

Reklam

Mehmetİbish tarafından yayımlandı

Bu benim , içimden gelenleri, parmağımdan taşanları yazarak, gözümden dökülenleri fotoğraf olarak paylaşacağım, sevdiğim ve etkilendiğim filmleri yorumlayıp, favori kitaplarımdan küçük alıntılar yaparak edebiyatçılık, sanatseverlik havalarına gireceğim kişisel bloğum olsun.

SÖZDERİN” için 2 yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: