Tek yol kendini bilmek, tek macera kendinden kaçmak.
İnsanın kendini zamanla tanıması özünde ve zorunlu olarak otoerotik artı otoagresif bir süreç. Öbür yanından bakarsak, kendiyle tanışmadan ölmek bir kısmet mi, kazanç mı?
Kendini bilmek, -hele referans olmadan- olanaksıza yakın. İçe bakış çok önemli, iyi niyet göstergesi; yoksa yeterli yöntem değil. Ötesine uçuş denebilecek aşkınlık için bile bağlantılar, ilgiler, tezatlar, yakınlıklar gerekiyor. Başkası/öteki olmaksızın kendilik bilgisi, kendini tanımak olanaksız. Ötekinin varlığında dahi kendini bilmek sadece bir olanak, olasılık. Bu olanak için ötekine zorunlu yani muhtaç olduğumuzdan, yetersizlik öfkemiz gereği cehennem başkalarıdır; dünya cehennemdir; ben de bir başkasıdır. Ben bir başkasının elindedir. Cehennem kutlu bir zorunluluktur.
İnsanoğlu/Ademkızının tarihsel/evrimsel ilk cenneti belki de hayvanlar alemiydi. Yani ki, hayvanlardan bir hayvan, sibernetik, an bilgisiyle yaşayan bir canlı. Kendinin değil, sadece anın gerekirinin bilincinde. Sonra zeka, ego, elmayılan, ne olduysa oldu; insan içinde yaşadığı -içinden çıktığı- cennetten kovuldu. Hayvanlar arasındaki kafaca rahat, doğal yaşamını yitirdi. Yasak elma bilgi, belki de bilinç, ya da iki ayak üstüne dikelten zekaydı. İşte o kovuluştan sonra insanın bir doğallığı değil bir psikolojisi, bir büyüme koşulu, kötüsünden iyi veya daha kötü birer anası-babası-çocukluğu olur oldu. Ensest yasağı ve ensest arzuları büyüme karışıklığının en başı ve basitiydi olasılıkla.
En azından bir düzeyde, “Hayat, ilişki ve ilişki sorunlarıdır,” demeli mi. İlişki sorununda, dengesizliklerinde sorunun tarafı olarak a) sınırlarını ve kendini bilmek, b) kendinde açmaza veya güçsüzlüğe izin vermek, c) kararını yönünü seçimini fark etmek, ç) kahretmemek, aşırı alacak biriktirmemek, d) batık alacakları tanımlamak önemli. Alacaklı kalan, tahsil etmeyen, eylemeyen, sadece etik üstünlükle idare eden biridir; saçını süpürge eden anaya dönüşür. Bu, işlevsiz ve kötücülleşen, ekşiyen haklılıktır.
İlişki ikilisinde değil, kendilikte iç ilişkiler.. Kendine karşı hataların ve düşmanlığınla, iç bünyen, nefsin sana karşı sopalı hal alabilir. Çıkaracağı karışıklık ve ceza, atom parçalanma enerjisine koşuttur. Bir çağrışım da, Kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş. Hızır’ın, yetişmeye çıktığı yer içindir, orası değilse bile kaynağı senin içinle uyumludur. İçben, hakkı yenmiş bilinçdışı, vücut ve duygu diliyle, “Akıllı ol, aklını alırım!” diyebilir. Bu protesto bireyin yaşamına çok çok artmış riskler, mutsuzluklar veya ruhsal rahatsızlıklar olarak yansır. Kabaca tüm hastalıklar ruhsaldır, ruhsal olmayan hastalık bulamazsın. Bir ruhçu veya amatör insan sarrafı, bu şifreli sorunları bireyin bilinçli diline çevirebilecektir. İçerdeki, işçi sınıfı veya düz halk niteliğindeki sahip-patron, son yaptırım olarak sahibini infaz edebilir: kendini öldürebilir, delirebilir. Devrimin sert yüzü. Ne kadar kıllı vahşi olursa olsun iç-hayvan iletişimseldir, sabırlıdır, halden anlar, yüreklidir, akıllıdır. İyidir de diyeceğim ama denmiyor; saf kötülüğe aitler, şeytana hizmet kişileri (içbenleri) iyicil olmak zorunda değil. Aynı evren gibi, içben de laftan değil hemen yalnızca duygu, eylem ve imgeden anlar. Bunun yanında, kişiye özel içruh olduğundan, kişinin dilini de bilir. Dilinin yapısını, işleyişini, içeriğini değiştirmeden, bilinç bireyi istese de kişisel dinini değiştiremez. Bu temeller sanırım kısmen kendiliğinden oluş, kısmen seçim ve emek işi. Kendine yeniden bakıncaya kadarki otomatik yaşamında, insan ya kendini yaratmamış da bir şey’in içine doğmuş oluyor, ya nasıl yaratmış bulunduğuna karşı kör yani bilinçsiz oluyor.
Jean-Paul Sartre kendimizle ilişkimizi her an her şeyimizi bilme, kendimize karşı ayna veya tabak gibi olma diye kavramlaştırıyor galiba. Bilinçdışını kabul etmediğinden. Oysa kişioğlu su gibi hava gibi, burgaçlanarak, karışıp kendi içine kıvrılıp, durulup dışarı doğru çözülerek, kendinden kaçarak, kendini bularak dönel, döngüsel ve faz gecikmeli biçimde davranıyor yani öz-ilişki kuruyor.
“Var olan tek fobi kendini bilme fobisidir.” Adam Phillips
“Doğru bölünmez, bu yüzden kendini bilip tanıyamaz; doğru’yu tanımak isteyenin yalan olması gerekir.” Franz Kafka