[16 Aralık 2013]
İnsan temelde diğer maymunlar yani primatlar gibi otobur bir hayvan. Tarihin bir yerinde hem ağaçtan indi/düştü, hem dişi eti tattı. Hepçil oldu. Tek eksiği belki de leşçil olmak. Her türlü hayvan kategorisi ve sınıfıyla rekabet ediyor.
Homo erectus sapiens etobur hale gelmeseydi yani maymun kalsaydı beyin kapasitesi gelişemezdi. Maymunlar kadar kavgacı ve saldırgan olurdu. Zekası nedeniyle insanın saldırganlığı daha tehlikeli. Bu tehlikeden ötürü insanoğlukızı sinyal verebilmek, birbirine sağlıklı uyaran verip alabilmek için tüy döktü, çıplak maymun oldu. (Desmond Morris bunu aynı isimli kitabında enine boyuna inceliyor. Yanılmıyorsam zoologtur, hala da sağ.) Ne diyordum, insan böylece bu haberleşme kapasitesiyle evrim tarlasında hızla gelişti. İnsan saldırganlığı -ileride uygarlaşmada en özel haline şiddet denilecek- kendine dahil aşırı tehlikeli olduğundan uygarlaşmaya yol açtı. Uyaran vermek, geri bildirim almak zorundayız. Demek, uygarlığımız, insan kültürü başlangıçta aslanlaşıp (veya kedileşip) etoburlaşarak ağaçlardan inişimizle viraj aldı. Midemiz hala etlerin sindiriminde zorlanıyor. Mide-barsak özgün olarak et için tasarlanmamış.
Uygarlığın, etoburluğun son evresini tartışma zamanı geldi. Ruhsal etoburluğa da bakmalı. İnsan olmanın bir özelliği de verili tanımlı olanla kısıtlanamaması. İnsan şudur, başka şey değildir demek ne kadar zor? Bu insan değil dediğimizde yalnızca şaşkınlık dozumuzu açık ediyoruz, insanlık namına birini insanlıktan dışlayamıyoruz. İnsan şimdiye kadar dışta tarihte ve içte iç dünyasında neler yaptı olduysa odur. Neler yapacak olabilecekse gene odur. İnsan olmayı sadece dün belirleyemez, dün yalnızca bir göstereçtir. Gelecek de belirler. Geleceğin insanı belirlemesi, insanı kendi imgeleminin belirlemesi anlamına da gelir. Kısıtı sınırı, öncelikle çağrışımları yani hayal gücüdür (imgelem gene).
Şimdiye kadar tarihte ve insan ruhunda, ne hayal edildiyse erinde gecinde gerçekleşti. Bu bir eğilim, adeta yavaş işleyen bir fizik yasası. Yeşil dünya, hayal ve tasarım gerçekleştiren bir gezegen. Aynı Tarkovski’nin Solaris’i gibi. Korkacaksak korkalım bundan -umutlanacaksak umutlanalım. Ne düşündüğümüze, neyden korktuğumuza, ne arzuladığımıza dikkat kesilelim. Korkunun bir anı aşan dozları, hele duyguyla dolu imge halindeki korkular, evren işçilerince arzu gibi işleme alınıyor. Evren düzenekleri Türkçe bilmez, duygu ve eylem bilir. Ayrıca hemen her dildeki olumsuzluk ekleri evren dilinde yok. Her tümce -meme -mama tarzındaki eklerinden soyulmuş sadeleşmiş içeriğiyle evren tarafından arzu mektubu dilekçesi olarak yorumlanır.
İnsanın bencilliği de evreni yarıp geçebilir -büyük intihara değin genişleyebilir. Maddi evren belki de bir iç elemanı, canlı cansız üyesi tarafından parçalanabilir, yok edilebilir. Bireyin, canlının özgeciliği yani fedakar, düşünceli, bütünleşik olma kapasitesi de evreni kuşatabilir. Herkes herkesi, her şey her şeyi etkiler; her birim ağ bütünleşiğidir. Her bir işi tek birey tek başına yapamaz ama olup yapanlar iyisiyle kötüsüyle kardeşimizdir, biz de bir parçasıyızdır. Her bir büyük ve küçük olayın. Bilerek de sorumluyuz; bilmeyerek, unutarak, bakmayarak da. Sorumluluk suç değil, büyük resme katılım anlamında. Kim elinden ve gönlünden ne geliyorsa onu yapsın. Bilse bilmese çorbacıdır.