Aşk uğruna ölmek saçma, öldürülmekse makul diye düşünüyordum. Yaşam, saçmanın öldürülme düzeyindeki bir yorumunu karşıma çıkarttı. Bir yasak aşk çifte intiharı öldürülmenin “çaresizlikle ölme ama öldürecek olanları çaresiz bırakarak öldürme” gibisini gösterdi.
Şu haberdeki iki yasak aşk intiharı kahramanından ölen kadın ilimizden, yöremizden. Babası yörük ve US denilen efeydi. Kocası kumarbazmış, kadın onun çok borcunu çalışa çalışa ödemiş. Yörük kızıyım, efe kızıyım demeden, temizliklere giderek. Yasak aşkı aile dostuyla. Kadının ailesi kayboldukları ilk duyulduğunda zaten, öldürürüz, yaşatmayız demelere başlamışmış. Rahat bırakılmayacaklar diye umutsuzlukla beraber intihar etmişler galiba. Koyunlarına mektup koymuşlar. Erkek çok zor ölmüş olabilir, ip kırılmış. Erkek (Se), birlikte gömülmelerini vasiyet etmiş, ama kızın anası cenazeyi yaylaya köye getirtmiş. Keşke Türkiye’de hiç olmazsa aşk intiharlarının birlikte veya yan yana mezara konması adetini şimdiden sonra bari oturtabilsek..
S kadın (Sa) içini sadece eltisine dökebiliyormuş. Sa, gerçekleri sonra anlatırsın demiş. Kocasının kumar borçlarından (muhtemelen ayrıca gözünün onu basmamasından, sevgisizlikten) burasına gelmiştir. Kaçmazdan önce anasını aramış helallik istemiş, kocasından canına tak ettiğini söylemiş. Mayıs başında kaçmışlar. Bulunmaları 4-5 gün içinde olmasa, ne oldukları bilinemeyecek, vücutları bulunmayacak, belki belirli mezarlarına gömülemeyeceklerdi. Doğrudan ortaklaşa intihara (benim ikiz intihar diyesim geliyor) basıp gitmişler. Hemen o bölgede bir yerde intihar etmiş, asılmışlar. Bizim yörenin dilinde kendini asmaya asılma deniyor. Se’nin ipi kopmuş, çok debelenmiş, yine de ölmüş. Bulunduklarında gözlerini arılar yemiş veya yemeye başlamış. Toprağın sıcaklığıyla adamın vücudu şişmiş durumdaymış. Kadın ise can havliyle elleri boğazındaki çaput düğümünde olarak asılı kalmış.
Birlikte ölmeleri aralarındaki duygunun da şansı. Biri arkada kalsa mutlaka aralarındaki duygu, yaşam ve yaklaşım farkları görünürlük kazanırdı. Böylece yaşam onların ortaklaşma iradelerine yardım etmiş, iplerini birleştirmiş. Dolayısıyla ailelerin anlayışsızlığı ve düşmanlığının üstüne çıkıyorlar. Pek çok yaşayan olarak zombiyiz (canlı değiliz), onlar ise ölmüşken destanlar. Çook daha uzun yaşayacaklar. Bilinirlikleri, anılmaları sadece soy sülaledeki anılardan ibaret kalmayacak. Onlar ölü değil, artık yürek açan, yürek genişleten çağdaş efeler. Eylemlerinde tabii ki çok ciddi saldırganlık var. Hem etkin, hem edilgen şiddet. Bizi siz öldürene kadar biz zaten ölmeye kaçar, öldürecekleri boşa düşürürüz. Hatta burada kaptan haline gelen Sa ve efe/psikopat olan erkek kardeşlerine, tüm yörük aşiretlerine racon kesiyor. Merkezdeki kaptan efe sayılan erkek kardeşini gece gündüz zamansız mezara kapanmaya giden, olanları anlayamayan, gözleri yaşlı, hayata kapanmış ve şaşkın durumda görüyorlarmış. Zırt pırt öfke saçar, silahla ve öldürmeyle korkuturmuş. Yapar yapmaz, bazı yaptıkları olmuş olabilir. Babasının daha çok vukuatı var. Efeliklerden, hışımla anlaşmazlık çözmelerden yana da çok, kız kadın kaldırma, kız kaçırmaya yardım gibi kadın işleri de çok. İki karılıydı ve 65-70’lerine tam ulaşmadan bunamayla öldü. Sa’nın diğer bir erkek kardeşi halen cezaevindeymiş galiba, sabıkası olmayanı yok. Babasının kalan iki eşi koca bir beton konakta birlikte oturuyorlarmış. Öbür durumda yaşatmam, yakalarım diyen/diyecek adam erkek kardeş şimdi, kaçsalardı, Yunanistan’a gidebilirlerdi diyormuş. Sa’nın aşkı Se tekne sahibi zengin adammış. Ölmeden önce 100 küsur bine araba satıp Sa’nın ailesi yararına harcamış olabilir. İsimleri de uyaklı: Se ve Sa. Küçük dedikodu kabilinden Sa’nın güce tapan, parayı çok önemseyen bir kız/kadın olduğunu söyleyenler çıktı, ama bu onun gözü kara cesaretini ve yüreğini dışlamaz. Soyu sülalesi suskunluk yemininde gibi olmasa daha fazla işlenecek, kamuoyunun gereksindiği efelik ruhunu uzun süreler karşılayacak öykü unsuru çıkardı.
Onu beğenmeyen, eleştiren, kakışan kadın ve erkekler varsa, normal bir zaman akış hızıyla yavaş yavaş onunla özdeşleşebilir. Zeybek, efe, sanat unsurlarıyla birlikte konu ve öykü kalben yücelme fırsatı yakalayabilir. Barışılır ve sahiplenilir. Sırf Fethiyeli hemşerisi olmak bile bana özdeşleşme fırsatı veriyor. Hiç birebir yaşanmışlık, karşılaşma, gözüme çarpma anımsamıyorum. Bu da nedir, efsanenin yanından ona tamamen kör olarak geçebilirsin. Efsane de kendine yabancı olabilir. Geri gelmez bir anda, efsaneliğin bir temel ve seçici hareket kipini yakalar, var olur. Bazısının ruh parlaması göz kamaştıracak kadar erken ve sürekli de olabilir. O durumda efsane göz göre göre geliyor, bizim aramızda büyüyor olur.
Sa çoğu yörük kızı gibi motosiklet kullanmayı biliyormuş. Ası yerine, yamaca scooter motorla gitmişler galiba. Motor sürmek demek at binmek demek. Annesi kaçmayı ilk duyduğunda “Ölülerin gelir inşallah!” diye öfke gösteresiymiş. Ölüsü 4 -5 gün sonra, belki de kokma sayesinde bulunduğunda ise, “Dillerim kırılaydı, demeyeydim, 20 yıl bile küs gezsek geçerdi, açılır konuşurduk,” demiş. İsterim ki karşı fikrim o anaya gideydi: O ilenme sandığı gibi ilenme olmayabilir. Haber geldiğinde belki çoktan kendilerini ikiz astılar. Anasının dedikleri farketmeden olacağı bilme biçiminde bir saptama, bir önsezi.
İntihar edenler kötü eder, cehenneme düşer diyenler böyle yüksek enerjili bir intiharla olasılıkla suspus olurlar. Dedikleri kırık plak sesinden öteye geçmez. Bir kere olay öyle güçlü ki.. Öldüreceğiz diyenlerin yargısını kabul ediyor, bize hayat yok, anladık diyorlar. Ve fakat Sa infazı eline alıyor ve pokerde floş royal açar gibi grand bir hamle ile yalnızca ikisini konuşur, diğer tüm saldırganları susturur kılıyor. Dolayısıyla yaptığı, kendini suçlayıcı değil, herkesin üstüne çıkarıcı apayrı bir harakiri. Evet, nefs, can azizdir, kolay kolay gözden çıkarılamaz. Ama Sa intiharı bir feda, özveri eylemi ve bağırıp haykırma eylemi olarak çıkışa dönüştürüyor. Se onun sadık çömezi, çırağı sayılmalı; kaptanın kadın olduğu çok açık. Öykünün başında bir tıkanıklık, açmaz vardı. Hem aile istenci hem toplumun tutucu tercihleri gereği. Zor oyunu bozar, Sa zor tercihi ile kuşatmayı yarıyor. Bir mini süs de Sa’nın dilinin kırık, iletişimsel, becerikli ve güzel oluşu. Bunlar tek başına değil, matris içinde öteki renklerle birlikte onu temizleyip saflaştırıyor, yukarı taşıyor, saydırıyor.
Bu ikiz intihar destansı bir şiddet ve aşk intiharı. Beni çok etkiledi, etkilemeye devam ediyor. Eskiden olsa türküsü yakılırdı. Benim çocukluğumda bu tip bir olay olduğunda bir zaman içinde yeşil veveya kırmızı yazılarla, saman kağıdına basılı destan şiirler çıkardı. Teksir kağıdı niteliğinde ama gene de daktilo harfleriyle baskı anımsıyorum. Cami kenarından mı, dükkanlardan mı alıyorsa, babam eve alıp getirirdi. Anababamın fiilen birlikte oturup okuduklarını görmezdim, ama etkilendiklerini, etkileştiklerini anlardım. Okumayı öğrendikten sonra birkaç tanesini okudum; içeriklerini şimdi anımsamıyorum. Örneğin benim çocukluğumdan kalma bir aşk öyküsü türkümüz, garip şekilde Uşak türküsü bilinerek radyolardan çalınırdı. Bizdeki adı Hacıların Osmanı. Türkünün adıysa Kiremitte Buz Musun (beyit devamı – gelin misin kız mısın)…