[23 Ocak 2014]
Türkçede Sonsuz Sokaklar adıyla biliniyor.
Ne güzel diyalogları var öyle. Aralarından gereksizlere göz atalım:
“Hep böyle at gibi ayakta mı yersin?”
“Yalnızca karar almak için mi erkeklere ihtiyaç duyarsın?”
“Aynı yerde uzun süre kalırsanız orayı seversiniz ve Tanrı dahil asıl olan şeyleri unutursunuz.”
Filmin ilk yarısında basit bir sirk eğlendirme oyunu vardı: Üç kafadar dar yarıçapta hem dans eder gibi dönüyorlar, hem sırayla kendi kafasındaki şapkaları kaldırıp kaldırıp bir yanındakinin başına geçiriyorlar. Basit olan ne kadar derin!
Çok sarsıcı bir Fellini filmi. Fellini hem süper bir öykü anlatıcı hem süper bir gösteri sanatçısı. Sonraki filmlerine bakılırsa gösteri yönünde ilerlemiş. Ama tamamen trajedi ağırlıklı da kalabilirmiş. Hem ilk baştan beri var olan alışılmadık abartmacılığına ve absürtlüğüne karşın. Şu filmi yeniden düşünelim hele: Filmde her şey olaydı da kazamsı cinayet olmayaydı desem, ne kadar yeğlenir, taraftar artışına neden olurdu? Ve bir yandan da ne kadar goygoyculuğa düşülmüş olurdu -hazır haliyle karşılaştırdığımızda. Yoksa filmciler senaryolarına izleyiciyi nakavt edecek, bütün neşesini, umudunu kaçıracak zehirler eklesin demiş olmayayım.
Bir bakıma Zampano ve Gelsomina’nın dip dibeyken birbirine kavuşamayışlarıyla aşk filmi. Bir bakıma her ikisinin, üçünün, çok’unun varoluşu kendi tarzlarında onaylayıp tamamlayışlarıyla bir “tespih”, varoluşsal ve tasavvufi film. Bir yandan Fellini’nin toplumun karşısında kenarında, kenarcıların (marjinal) ve doğal muhaliflerin yanında duruşunu sürdürdüğü bir film olmuş. O bakımdan da helal.
Temel ikili Zampano ve Gelsomina’dan devamla.. Zampano kaçırılmış fırsatların adamı. Kendine göre bir albenisi, kokusu var. Her yerde hemen fark ediliyor, kıskanılıyor bile. İçerideki löp erkek, çocuk erkek denetimden çıkar diye kendini de şiddetle terbiye etmekte. Dış uzay ve dış dünya gerçekliğini birazcık bahane olarak kullanmakta. Belki sessiz eylemciliği, hep bir sonraki adıma hazır ve adeta istekli oluşu onu tespih eden ve an’a uyan, geriliğinde dahi bizden ileri hale getiriyor.
Gelsomina’nın görünürdeki aptallığı bizi hemen hemen istisnasız, ders verici, eleştiren, beğenmeyen, içerideki cevheri gördüğümüzde bile ondan üstün hissetmeye devam edenlerden olma tuzağına götürüyor. Alçak eşeğe binen çok olur misali gelene geç deyişi; Zampano dahil sevdiğine bile karışmayışı İtalyan ana ve kadınlarında bulunmayacak bir ermiş kadınlığın sırrını bulduğunu hissettiriyor. Hani bazı insanlar vardır, o kadar saftırlar ki, kullanılmamaları olanaksızdır. Birilerinin onları felaketten koruması, kendi haline bırakmaması gerekir. O yalnız bırakamam diyenlerin kendileri o safların sanıldığı kadar muhtaç zayıf olmadığının göstergesi. Saflığın bir iç sigortasının olması ve fark edilmesi için illa başının üstünde bulut dolaşması gerekmez.
Ahlaki niteliklerin sonuçlarından dolayı mı yeğleneceğini erken filozoflar tartışmıştı. Tek akıllı biz yirminci ve birinci yüzyıl insanlarıyız ya, Sokrat’ı bunak olarak sollayıp geçtik galiba. Zamanımızın makbul insanı tüccar ve maymun insan. İnsanlık olarak buna bir şey diyemiyoruz; kardeştir yapar.. Zampano Gelsomina ikilisinin kilit ilişki zorluğu cinayetten sonra nasıl dip dibe kalacakları. Gelsomina’nın devreleri yandı, delirdi gibi. Birlikteliğe çabalamayı bırakan Zampano her gittiği, her durduğu yerde onu görmeye duymaya başladı. Aşıklar küstüklerinde, ayrıldıklarında birbiriyle dopdolu olmazlar mı? Ayrıca kendindeki varlığı inkar etmesi gitgide olanaksızlaştı. Yıkanması için sıkı bir vicdan ve pişmanlık banyosuna gereksinimi vardı. Yazın yediği hurmalar buna neden oldu. Ateş sağaltımı, vicdan sağaltımı pek önerilmiyor, ama deveye diken, o da kardeş.