ÇANDIR SEKİZİ İHANETİM

Annem ona kaynata olan dedemin evinde eski çocukluk ve genç kızlık bolluklarını bulamıyormuş. En bol bulunan süt bile denetim altında. Yenen, içilen kısıtlanıyor. Hem genel durumdan, hem belki geline açık vermemekten, belki biraz şımartmayacağız, disipline edeceğiz diye. Annem çocuklarına sütü gizlice geceleri soğuk şekerli süt olarak içiriyor. Sade yağda yumurtayı evde kimse yokken pişiriyor, veriyor. Kızlık evindeyken karpuz, bostan, narenciye, yiyecek bolmuş. Anam dediği babaannesine nazlanarak, her dediğini yaptırarak gayet mutlu. Anacığı, onun sevdiğini anladığı yemekten hemen bir kaba böler, anında serende saklamaya alırmış. Babaanne sebebi, anam daha bir yaşındayken babası askerde zatülcenpten (şimdiki adı plörezi) ölüyor. Kendi annesi genç. Galiba bir iki gayri resmi evlenme denemesinden sonra, sanırım önceden gözünün olduğu kayınbiraderine kocaya varıyor. Kaçma tipinde olduğunu sanmam, uymayla. Resmi işlemler ne, ve ne zaman olmuştu, onu da ancak yazarken kendime sormayı akıl ettim.

Birinde aileden birçoğumuz Çandır Sekizi denen yerdeymişiz. Akdağ Eren Tepesi değil de bizim köyün dibindeki Eren dağının böğründe. Çandır sekizinde çalıların arasında bir boşluk tarla olarak ekilir olmuş. Adını açıklayamadığım şekilde bölgenin adı Çandır Sekizi kalmış. Oraya yakın diğer mevkiler Cavır Bölüğü, Beşiktaş, Tel Harman Yeri, ilerisinde aşağıda Karaağaç Muarı (üç göz pınar ve olası eski antik yerleşim kalıntısı düzgün taşlar, ferah bir çayır, su gözüne yakın tek bir çınar ağacı).

Dağ böğründe dedem varmış, anam beni de yanında taşıyormuş. Üç yaş gibiymişim. Aslında saymayı bilmiyor olmam gerek, belki daha büyüğümdür. Dedem bana sormuş: “Oğlum ne yediniz?” Parmaklarımla da göstererek “Üç dene yımırta yedik, dide!” Bilgiyi anında yetiştirmişim. Dedem alıvermiş eline zopayı. “Demek evde yumurtalar yeniyor!” diye. Anamı bir güzel halıslamış (halletmiş, ıslatırcasına dövmüş). Geçenlerde bir gün Çandır Sekizi’nin adının nereden geldiğini soruyordum. Anama bu soru yanıtı değil de içinde Çandır Sekiz geçen anısını buldurdu..

Bunun benzeri bir de tas davası var. Çocukluğumun anımsamadığım, başka benzerlerini bildiğim şiddet öykülerinden. Her ne nedendense, ben ufak çocukluğumda büyük su tasını düşürmüş, eğmişim. Delme değil, eğer delinme varsa onarılmış, tas hala bende duruyor. Evimizde biri hamam tası gibi büyük ana tas, bir de daha ince ve kibar yapılı kulplu su tası vardı. Büyük ve önemli olanı, dedemin has malı olanı eğmişim işte. Bunun en kabadayı sonucu, yaramaz çocuğa bağırıp çağırmak, veya yaramazlığına dayakla misilleme yapmak. Ama dedem ne yapmış? Köpeği değil sahibini sorumlu tutar gibi, her ne ile dövdüyse, sahip olan anamı dövmüş.

Anamın nasıl içine battıysa, dedem ölümünde ev eşyaları miras niyetine paylaşılırken babamla birlikte anam bellikli tası kesinkes evde, bizde tutmuş. Uzun uzun kullanıldı, tas evimizde yaşadı. Tas davası belki babamın da ölümünden sonra anama ciddi ciddi oturdu, hıncını kabarttı. Sonunda o tası bana verdi. Hem tastan kurtuldu, hem de dedenin ne mal olduğunu unutma diye düşünmüş olabilir. Bazı kişiler, enerjiden, ruhsal iz bırakan olgulardan anlayanlar tas benim de taşımamam gerektiğini, anılarının çok zehirli ve ağır olduğunu bildirdiler. Düşünmedim değil, verecektim. Ayrılamadım. Dedemle ilişkimin iki yönlü ve çelişkili olması bu tasta da geçerli. Hem ona diş biliyor ve ölülüğünde eleştiriyorum. Hem de ilk liderim, erkeklik modelim ve yerini babama sonradan devredecek ilkbabamdı diye özdeşleşmekten, beğenmekten ve ilgilenmekten vaz geçemiyorum. Tastan da vaz geçmiş değilim.

Çandır Sekizi’nden ilhamla birkaç ilginç mevki adlandırmasını anayım.

Gök Karılar Yıkığı: Doğu’da yukarılarda iki Karadağ arasındaki İdiriz (İdris) Geçidine yakın bir mevkidir. Dağlık, taşlık olsa da, zamanında sanki saban görmüş, insan harman barındırmıştır. Gök Karılar Ali Çavuş’un karısı Hatmaca’nın soyu, kökeni olabilirmiş. Öteki bir soy dalı veya adlandırması Sivişler. Hatmaca Yörük Mehmet’in kızıdır. Belli ki Gök Karıların hepsinin gözleri mavi, çakır idi, ne ilginç? Hem de Amazon’muş gibi, erkekleri yokmuş gibi, Karılar olarak adlandırılmışlar. Anama bilgi Kaşlı Ahmad karısı Eminece’den gelmiş.

Kınalılar Yıkığı diye gene eski bir aile-sülale mekanı var. Bunların yapısal özelliği doğdaçtan (doğmalık yani doğuştan) kınalı yani kızıl olmaları. Diğer hemen akla gelen ilginç mevkiler Gözlengeç Taşı, Peynir Delikleri, Kum Kazılan, Kalkamak Taş, Kaba Armut, Kızıl Tarla, Bediye’nin Kuyusu, Kuyualtı, Tek Armıt, Keklik Muarı, Göç Yolu, Kınık Yolu, Kasabalı, Eceler Muarı, Dont Özü, Kör Kuyu, Sivişin Gölü, Çay Kıranı (kenarı), Kaplan Körpüsü, Mezerlik (mezarlık), Bayguşluk, Suçıkan, Amcalar Muarı, Bahalı, Verici Tepesi, Küyner, Patır, Dont Gediği, Kızılkaya, Akçaekinlik, Ardıçlı Taş, Bitlice, Kara Emine’nin Yurdu, Ümmüler Tarlası, Delik Taş, Ambar Önü. (Bunlar olası, sıkı bir mevkilendirmenin sadece ilk çizgileri, hiçbir şekilde geniş bir liste değil. Oysa Çukur Çeylen göt içi kadar bir mezra, ilkelin ilkeli.)

12 Aralık 2013

Mehmetİbish tarafından yayımlandı

Bu benim , içimden gelenleri, parmağımdan taşanları yazarak, gözümden dökülenleri fotoğraf olarak paylaşacağım, sevdiğim ve etkilendiğim filmleri yorumlayıp, favori kitaplarımdan küçük alıntılar yaparak edebiyatçılık, sanatseverlik havalarına gireceğim kişisel bloğum olsun.

Birisi “ÇANDIR SEKİZİ İHANETİM” üzerinde düşündü

  1. Tuba Olgun:
    Sevgili Mehmet merhaba. Ben iki hafta arayla iki danışanımı kaybettim. Özellikle 17 yaşından beri izlediğim ağır bir OKB’si olan şimdi 35 yaşında, evli ve bir çocuğu olan Özlem’in covidden ölümünü dün öğleden sonra öğrenmem beni resmen sarsıp alt-üst etti.

    Dün akşam okuma fırsatı buldum ve direk bloguna girdim. Biraz kafamın dağılması, Özlem’in düşüncesinden uzaklaşmak için. Ama diğer taraftan da okudukça sardı, düşünme ve yazım tarzına, kelimelerine alıştıkça çok sevdim. Tebrik ederim ne denli üretkensin ve çok özgür ve özgün, otantik bir tarzın var. Birbirinin benzeri ve mesleki entoksikasyonla kaleme alınan (kendimi de dışında tutmuyorum) metinlerden yoruldum. Kendimden bile sıkıldım. Bir ruh sağlığı emekçisi olarak hem çok cesur hem yaratıcı hem sahici hem de içten yazılarını çok tuttum. Annene bayıldım zaten ve sizin oralara. İnternetten bakma fırsatım olmadı. Tam emin olamadım sizin coğrafya neresi. Dediğim gibi herhalde on civarında yazını bazılarını ikişer kez okudum. Analiz yeteneğime güvenirim. Ama bilmiyorum üzüntülü ruh halimden mi yoksa tamamen yazım tekniğinden mi yalnızca kendimi kaptırıp okudum. Ve bu bana, yorgun zihnime çok iyi geldi.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: