Filmde dublör/gölge savaşçı rüyasında efendi Shingen’in canlanıp peşine düştüğünü görür. Olağanüstü bir kabus-rüya sekansıdır. Renkleri Akira Kurosava’nın Yume (Düşler) filminden daha rüya ve daha resimdir. Dublör hem efendi Shingen’in peşinden gelmesinden tırsar, hem dönüp gidecek olunca o peşine düşer. Yokluğuna da katlanamaz. Kabustan uyandığında tek gördüğü kendisi ve gölgenin aslı olduğu halde, milyonlarca kişinin etrafını sardığını söyler.
Birinin “dublör”lüğü filmin içinde geçtiği gibi “çarmıha gerilme”ye benzer olmalı. Belirli bir rolün dublörlüğü de ölümüne zor, belirsiz bir rolün dublörlüğü yani bildiğin yaşamak da. Bir rolün içi nasıl doldurulacak, nasıl yaşar ve inanılır hale getirilecek? Veya al tersini, nasıl inanılmaz hale getirilecek? Rol nasıl rafa kaldırılacak? Rolü takınmaktan, hizmetçisi olmaya geçiş nasıl fark edilecek ve kaçınılacak? Gölgeni avlayamazsın, yok edemezsin ve ondan kaçamazsın da. Gerçeği avlayabilir, hükmüne tekeline alabilir, istemle gerçekten kaçınabilir misin? Aslının karısı senin dublör olduğunu anlamazsa dengeni, rolünle mesafeni koruyabilir misin?
Oyunculuğa, role girmeye çok güçlü bir yorum-katkı Carlos Castaneda’nın Don Juan’ın Öğretileri, Bir Başka Gerçeklik ve İxtlan Yolculuğu ile başlayan, on iki kitaplık serisinde geliyor, öneririm.
Yaşlı Kurosava Kagemusha’da rakiplerin, gözlemcilerin olmayana ergi ile uyanık kalmalarını sağlam vermiş. Savaş taktik ve stratejileri bunun için güzel format da, insan gene de bazen Kurosava militarist miydi, güce tapar mıydı şüpheleniyor. Tövbe, güç severlik varsa da saf olamaz, şiddetten rahatsızlığı besbelli, yer yer umutsuzluk ölçüsünde hem.
Shingen’in oğlunun acısı da kompleks boyutlarında: “Kaleyi fetheden benim, takdiri gören düşmanı korkutup kaçıran merhum babam. Gölgesinden bir türlü kurtulamıyorum.” Bütün klanı yok eden sadece geciktirilmiş reel politik mi, oğulun zembereğinden boşalması mı?
Dublörün, maskesi düştükten sonraki hali, bütün sosyal kabuk ve örtülerinden soyunmuş, oluş eşiğindeki birey noktası. Elbette hüzün, düş kırıklığı var. Ego, kabarık narsizm parçalanmakta. Peşinden ne gelecek? Bu ölmeden önce ölmek olabilir mi? Yoksa dublör suflörsüzlüğe dayanamayacak mı?
Müzikleri, sessizliği kullanmakta mahir Japon müziği, davulları, No tiyatrosu sahneleri, dönemsel ve kültüre özgü tüm belli başlı törenler.. Sondaki debelenen, can çekişen at sahneleriyle akıldan çıkması zaman alacak bir film.