
En zoru ilkiydi, bana göre ilki. Kendi köyümde fotoğraf gezmesine çıkmıştım. Nasıl görünüyorlar diye her kareyi sıcağı sıcağına makinede görme arzum var. O yüzden karelerimi siyahbeyaza kolay kolay sonradan çevirmem, çektiğim tonu nasıl istiyorsam o an belirlediğim haliyle kalır. Bir kaya kitlesine bakarak çektiğim kareyi kontrol ederken birden irkildim: Orada bir çift göz bana bakıyor. Çok etkileyici ama bunu ürküterek yapıyor. Tüylerim diken diken oldu.. Erkekliğe toz konduramadım, seferi daha yeni başlamışken bitiremedim. İçimden sesler tartışıyor: O şey cin gibiydi, onu anladık. Fakat, o taşın veya o yerin cini miydi? Yoksa hareketli ve peşimden gelebilir mi? Düşünüşün anlamsız olması beni kurtarmıyor. Yürürken ister istemez arkamı kolluyorum, bir şey beni arkamdan izliyor mu bakınıyorum. Usul usul yeni kareler alıyorum. Hemen hepsi yaşadığım ürpertiyle renklenmiş oluyor, ama fotoğraflarda etkiyi benden başkası görmez.
Geze geze tepelik, tüm ovayı yukarıdan gören Verici Tepesi’ne kadar gittim. Ovayı alışkın olduğum üzere yukarıdan ova boyu taradım. Normalde bu bakış gıda gibidir, koca çanak altında serili olur. Yama yama mozayiktir, döşelidir ova. Ne mümkün, orası da değişmiş durumda. Bir esen var, kulağımın ne sakin sessiz durmasına ne bir net ses duymasına izin veriyor. Sanki bana bir şeyler hava yoluyla hücum ediyor. En azından selametle karşılamıyor, geri çekilmemi, def olup gitmemi ister gibi. Yolu kısaltmak için çallık içinden eve doğru yönelecek oluyorum. Aha, bu kez de yıllardır insan yüzü görmemiş olan çalılar ormanlık gibi olmuş, sıkalmışlar. Aralarında domuz, yaban domuzu izleri görür gibi oluyorum. Gayet mantıklı, gelmişlerdir. Bu sefer bölge hafif ıssız diye, eskiden buralarda canavarların, kurtların olduğu, bazı hayvanları kaptıkları aklıma geldi. Acaba tam burda biri bana rastlamak ister mi? Belki hiç kalmadı kurtlar. Olsalar bile karşılaşma en iyi olasılıkla kışın karlı, çetin koşullarda olur. Sen var bu mantığı içime anlat.
Hiç bir yüküm olmadığı, keyfi bir geziyi çocukluğumun mekanlarında yaptığım halde eve nefes nefese döndüm. Sanırsın yorulmuş ve üşütmüşüm. Akşamına ateşim çıktı, grip başladı. Çoluk çocuk sağaltıma seferber oldular. Sebebimi fotoğraf makinesinden yakınlarıma gösterdim. Bereket utanmaz cin, o kötücül şey hiç saklanmıyor, bakan herkese kendini gösteriyor. Önce her bakışımda ürperti alıyordu. Korkuya teslim olmamak için üst üste yüzüne yüzüne baktım. Kendimi yüzleşme sayısıyla bir parça güçlendirdim. Bendeki etkisi hiçbir zaman sıfırlanmadı.
İstanbul’a döndüğümde can arkadaşıma danışma, paylaşma gereği duydum. Çok zor bir macerayı başarıyla atlattım şişinmesi ile “Bugün ben bunu gördüm” yakınması arası bir açılış. Bereket ondan çok daha temel bir güzellik aldım. Yaklaşık olarak dedi ki “Zaten biz hepimiz Yukarısının (varoluşun) eteğinde kucağında değil miyiz? İster cin olsun ister şeytan, karşılaşman gerekiyorsa karşılaş. Kaderiniz büyük Bütünün elinde değil mi?” Sonuçta o apaçık inançlı, ben Tanrısız örtülü inançlıgillerdenim. Duyduklarım daha geniş bir çerçeve algılamama yardım etti. Kendi üstüne gitme çözümümün zavallılığını önemsemedim.
Onun ekran imgesini her zaman sakladım cep telefonu koynumda. Kolay ulaşılır bir yerde tuttum. İsteyene, meraklanan herkese gösterdim. Gizli varlıktır, açıklanması tarikat yasa ve göreneklerine aykırıdır gibi yapmadım. Adeta görünmek, açılmak isteyen oydu! Karşılaştığımızda o bir yer cini, bir taş cini olsun görüyordum. Artık aksine tam çekindiğim gibi eylemci algılıyorum. Hem benimle geziyor, hem başkalarıyla tanışıyor. Bir etkisi olmasına susamış. Bu uğurda tepelenmeye yenilmeye de aldırmıyor sanki. O benim kişisel tekinsizim. Sonraki gezilerimdeki ürpertici karelerime abilik kaptanlık yaptı. Bir sergi içinde kendime üst başlık ararken hemen kendisi namına ortaya fırlayıp kolay bir terim olan “Tekinsiz”i ortaya sürdü ve bununla anılmaya rıza gösterdi.
Zor kare ortaya büyük güçlüklerle çıktı. Öteki ürpertici kareler kendi süreçlerinde tıkır tıkır tıkır belirlendiler. Onları bir araya toplayan ise onlar kadar güçlü ve sanatsal görünmeyen bu kıllı siyah beyaz Tekinsizim oldu. Ne kadar hastalandırsa, zaaflarımı serse, yine de dost.