İLİŞKİLER CEHENNETİ

  • Yakındaki tepişir, uzaktaki öpüşür.
  • Akrabanın ettiğini akrep etmez.
  • Hısım, etini yer kısım kısım.
  • Kardeş kardeşin ne öldüğünü ister ne onduğunu.
  • Kuma kumaya pamuk atar, elti eltiye taş.
  • Kuma gemisi yüzer, elti gemisi batar.
  • Gecenin işine gündüz güler.

Eşcinsel veya LGBTİ kültüre saygılı ama kısmen dışında olup o evreni az tanıdığımdan, gözlediğim bildik basit kadın erkek ilişkileri hakkında konuşuyor olacağım. Yüksek lisans doktora düzeyinde değil, lise dönem veya bitirme ödevi kıvamında. Aslına bakarsanız iddialı olmaya adayım. Başlıca iki eşanlı hedefim var: Büyüyünce ya “ilişki kuramcısı” ya/ve “duygu felsefecisi” olacağım.

En azından bir düzeyde, ‘Hayat ilişki ve ilişki sorunlarıdır,’ mı demeli. Örneğin ilişkiden kaçınarak sadakat sorununu çözemezsin. Yine, ilişki kurtulsun diye, veya kurulsun diye çocuk yaparlar. Bir dua, bir umut gibi. Sonunda işe yaramazsa düşman veya bağsız çift birbirinden ve yaşamdan çocuk kazanmış, çekip çektirdiklerini değer haline çevirmiştir. Biyolojik kazanç ve değer.

Matematikteki eksi, yarıktır hatta dibe doğru uzanan çukurdur, kadındır. Artı, yarığa sokulmuş değnek veya çöptür; o artı erkek değil kadın-erkek ilişkisidir.

Bir ilişkide asla tüm kartlar açılamaz, açık olamaz. Bu bir doğruluk içtenlik sorunu değil varlığın karanlık tarafı sorunudur. İlk ipucu, kabul ediliyorsa bilinçdışında; kişi kendinin ne olduğunu tam bilmez ki bilinçli olarak aslını yansıtsın, açık oynasın. Her ilişki yarı açık yarı kapalı ilişkidir. Kısmi ve seçici geçirgen, biraz açık biraz kapalı devre. En azından kendine yarı-kapalı, karşısına aldığına yarı-açık.

Kendindeki karanlık tarafın keşfi (bu yerine göre bilinçdışıdır, yerine göre iç kötülük, denetlenmesi zor güçlerimiz) bilgeliğe de deliliğe de yol açabilir; olasıdır. Ghostbusters çizgi filmine bununla flört eden, eğlenceliğe dönüştüren, meraklanan bir ürün gözüyle bakılabilir. Bunları araştırırken ilişkiden, ilişkideki kartlar ve eller belirsizliğinden uzaklaşmış oluyoruz. Kendimize ve evrene dönmüş oluyoruz. Bir ilişkiyi doyurucu deneyimlemenin bir ilkesi açılmaya ve başka bağlar kurmaya izin verme katsayısıdır. Halil Cibran’ın hava akımına izin veren aralıklı sütunlar yöntemi. Neticeye karışmıyoruz, sonucu bilemeyiz. Her ilişki ve her kişi birer evrendir. Çöl gezegeni de olsa bir evrendir.

Padişah fermanı: Birbirine boş olmayan küs ikililer, yani ilişkide ama küs dargın kırgın olanlar, en yetkin aşıklardan daha fazla birbiriyle dolu olacak. Küslüklerinde. Barışınca normale dönebilirler. Deneyimlerimden öğrendim. Sıra deneyime gelinceye kadar hiç kimsenin bildirmemesine küskünüm, kendime ise bol puan.

İlişki dengesizliğinde, ilişki sorununda sınırlarını ve kendini bilmek; içinde açmaza ve güçsüzlüğe izin vermek; kararını yönünü seçimini fark etmek; kahretmemek; aşırı alacak biriktirmemek yani son ana kalmadan alacak tahsili ve yüzleşmesi; batık alacakları tanımlamak önemli, şokomelli. Alacaklı hissedip eylemeyen, sadece ahlaki üstünlükle yetinen biridir; saçını süpürge eden anadır; zehircidir, doyurulamayan ve ilişkiyi batağa saplayandır.

Kadın erkek ilişkilerinde ilk andan başlayarak ve her an olumlu ve olumsuz “zatenler” biriktiririz; amel defteri gibi uygun kefelerde. Sonra dayanması zor üzüntü ve sevinçlerde o torbada birikenleri kullanırız. Örneğin kaçan kovalanır, kaçan çekicidir, o çekilim o anda eşyanın doğasıdır. “Ne güzel kaçıyor” ile “Ne iğrenç bir kaçış bu” eşanlı olarak sağ-sol dağarcıklarında ilkilmekte. Kaçanı yakalayınca veya tutamadığımızda eleştiri/onay kümeleri anında emre amade. Bu çift dağarcık ilişki başlamazdan önce bile dolu ve birikiyor sayılır. Kişilerin belirsizliğe karşı bilinçli ve bilinçdışı tepkilerinden ana renklerini alarak.

Bu karıkoca birbirini hep özlüyor, hep itişiyor. Ve ne zaman yaklaşsa hemen kaçmaya başlıyorlar. Kişiler değil, ilişki Ödips. Eskiden özdoyurum -mastürbasyon neden Türkçesinden daha çok biliniyor? Ayıp bir şey olunca, yabancı dilde söylemek, iç inzibatları o kadar fazla koşturmuyor- özdoyurum bir ötekiyle ilişkinin yerine geçiyordu. Narsistik yeni dünyada eş ilişkisi özdoyurumun yerine geçer oldu. Tarih çağlarında her ikisi vardı, önem ve öncelik sıraları değişti.

Evlilikler geçidi: Evlilik olarak ilişkiler (önem taşıyan, iz bırakan her ilişkiyi evlilik sayarım), son sahibinden ilk sahibine doğru yürüyor. Sonunda kapanış ve program…

İlişkilerin yaşamı bir devir teslim. Bu bağlamda en efsane tekeşli aşklar da dahil olmak üzere ilişkiler ve evlilikler devir-teslimdir. Bu önermeyi limitleriyle ölçecek olursak: Başka hiçbir ilişkisi olmamış ve olmayacak olan erkek kadını kız-babasından alır, Azrail’e teslim eder; kadın erkeği oğul-anasından devralır, Azrail’e verir. Bu Azrail, devralan kişinin Azrail olarak eril hali ve dişil hali sayılabilir. Eşimizi çocuğumuzu da, düşmanımızı da hayattan alır hayata veririz.

Bilemiyorum artık, yenisine yol verirsin, sen tarih olursun. Geçip gitmişsindir, yerini yenisi dolduracaktır. İlişkide de öyledir. Hayatta ise Azrail’i görünce can bizim bedeni beğenmez oluyor. Azrail yakışıklı galiba. Bir hayli karizmatik. Eskinin Hades’i Plüton’u mu bizim Azrail?

“Ne yakar yandırır, ne yürek bulandırır,” dedikleri ilişki ve eş belki zararsızdır, ortalamadır. Varlık mıdır, hiçlik midir önceden bilinebilir mi o?

Bir ilişki başlama olasılığında doğrudan duyguna ve çıkarına göre davranmalısındır. Son yıllarda güzel çirkin, büyük küçük ikilemlerini aştım.. Kafan olsun belin olsun (hatta cebin olsun) bir yerine hitap eden her hatun/erkek radara girmiştir. Niyet ve eylem sana kalmış; ister alır ister kaçar veya kaçırtırsın. Bu bölgede olur-olmaz-münasip-değil düşünceleri becerebileceğimizden daha fazla hayat kontrolü gerektiriyor. Her kadın/erkek birbiri için devralma devretmeye tabidir. Birbirimizin sahibi değiliz; o devir anı gelinceye kadar birbirimize iyi davranabilir veya birbirimizin ağzına sıçabiliriz. Hem kan çıkmazsa para yok, kemik sesi duymak istiyoruz, altta kalanın canı çıksın. Özel ilişkilerde nezaket, kibarlık, açıklık önkoşul olamaz. Her şey gizli veya açık olarak masadadır. Olan her şey ikilinin ortak kararı ve ortak yemek pişirişi sayılır.

İlişkilerimizin özellikle uzun erimli tutunumunda ten uyumuna, feromonlara, kimyaya çok şey borçluyuz. Sırf bilinçli kendimize kalsa, gerçekle çocuk gibi ve saygısızca oynardık, eğer bükerdik. Oysa gerçek -hatta oradaki gerçek olarak Tanrı- onunla oynanmasına izin veriyor ama gerekirse kendini dayatıyor da. Dış gerçekleşmeler, raslantı ve dış koşullar biçiminde; iç psikolojiler, sabırlar, sabırsızlıklar biçiminde dayatıyor.

Yeni başlayan ve gariplikleri olan ikili ilişkilerde aslolan iletişim, birkaç sevgi ipliği, ilgi, tutku veya seks ipliği üretebilmek. İnsanların geneli tanımadıklarına düşman olup savaşıyor. Hakkında hiç fikri bile olmadıklarını yok ediyorlar. Buna göre bakınca insanlar buluştuklarıyla tanışlık dozunu artırmışlar, oh ne güzel. Yakınlaşırken uymayanların, eksik kalanın, garip kaçanın ta götüne; eksiksiz iş mi var.. Belki, her insanla etkileştiğimiz ruh ve beden nokta bölgemiz apayrı. O odağa göre, o odağın iyisi kötüsü artanı azalanı türünde ilişki kuruyoruz. Bunun benzediği durum, insanın piramit yapısında olması ve o piramidin farklı yüzleriyle farklı insan ilişkileri kurabilmek. Piramit insan ile etkileştiği kişi birbirine türev kadar yakın, yalnız farkları ve durumu bozmayan fazlalıkları var. Manyetik alan ve ilişki çiftleri, belki önceden beri var olan sabitlerin denemeyle, karşılaşmayla saptanması demek. Bilgelikten dem vurursak, enerjisi ve dip öyküleri birbiriyle ilintili, birbirinin yitik karşılıkları olan bireyler özel manyetik alanı, aşırı uyum veya yoğun fırtınalı çift oluşu sergilerler.

Her iki cins/iyet de sevmediği biriyle sevişebilir. Duyduğuma göre kadınlar sevmediğiyle sevişirken sevdiği kişiyi hayal ederlermiş. Erkekler sevmediğiyle sevişirken özgürdür; sevdiğiyle sevişirken sevmediği, daha doğrusu tanımadığı bir (güzel) kadını, bir ünlüyü hayal edebilirler. Veya çirkin ama çekici, en azından o anda onu kaldırmış bir kadını. Hangisi daha sadakatsiz? Bir bir berabereler. Sevişmeden sevmek/aşk ise en çok yıllanmış sevgililer ve evli çiftlerin uzmanlaşmaya çalıştığı bir konu. Bu son sav şüpheli ve tartışmalı: Sevişmeden sevmek olur mu? Bence oluyor, ortamı germeyeyim. Dünyada insanı şaşırtmayı başaramayacak gerçekleşme var mı?

Yalnızlık yeteneği, yalnız kalma yetisi özellikle ilişkiler için, belki insan olmak için de baraj ders. İlişkiyi hak etme ve başlama yeterliği için bir eğitim ve diploma olsa, yalnızlık dersi baraj ve zorunlu ders olurdu. Zorunlu değil, yoksa yanmıştık. Not yükseltme aracı da sayılır; yalnızlık dersine çalışmayanlar ilişkilerde kolayca, gönüllerince rezil oluyorlar. İnsan kardeşlerimiz yatıyor, kalkıyor, üzülüyor, üzüyor, kötülük yapıyor, çile çekiyor. Bazen çile nedenini bilmiyor, nedeni kavrar gibi olduğunda ömür bitmiş oluyor.

Saldırgan ilişki tavrını zorunda kalmadıkça karşı saldırıya geçmeden alımlamak, atan ve karşılayan iki taraf için de en iyisi. Aslında saldırgan insan kardeş bizden onu sevmeme hesabı soruyor: “Bensiz nereye gidiyorsun? Bana aldırmadan nereye varabilirsin?” diye. Aslında sevmemek hesap sorulabilir bir şey değil -seviyorsa seviyor, sevmiyorsa sevmiyor. Sevilmemenin saldırganlaştırması anlaşılır şey. Bu iki kişilik durum tüm diğer ilişkiler için de geçerli. Paranoyak, takıntılı, histerik, kullanıcı kimseler, mantık evliliği, paraya güce tapan kardeşler, vs vs.. Sonuçta, az sevilme algılayan muhataplar çaresizce alacaklılar. Geçici ilişki kurduklarımızdan dilenciler de sırada. Sevilmeyen dilenci, sevmeyen, sevmezken veren veya vermeyen yurttaşa karşı. Cumhurbabareis de sırada, halkından sevgi alacaklı. Sanal karakterler, cinler, şeytanlar, tanrılar, kurumlar hepsinin haklı-haksız diyecekleri, söyleyip isteyecekleri -alamayacakları var. Kendiliğinden sevilmiyorsa aksidir, alacaklıdır, çaresizliğe karşılık ciddi güç biriktirmiştir. İki uç örneği daha aklıma geldi: Lanetleme sözlerinin gücü, bir de gözü nazarı değenlerin etki alanı.

Ben birçok bakımdan babamın azaltılmış numunesiyim. Öte yandan ruhçuluğum, annemin hobi ve doğal yetenek olarak yürüttüğü sosyal duygusal zekanın uzantısı. Varsa benim ustalığım olasılıkla, kendimde babamın yetilerini artırmak değil, onun bilgi ve güçlerini birbiriyle ilintilendirmek, dışarıya ilişkilere yedirmedeki kendime özgü tarzımda. Beceri keskinliğim anam babamın her ikisinden az olmakla birlikte, her ikisinin bilgi alanlarını buluşturdum bağladım diye imgeliyorum. Ben eldekilerden bir uyum çıkarıyorum. Babamsa olmayanlardan, feda edilmişlerden kişisel uyum çıkarıyormuş. Şimdi anlıyorum, uyum yakalayan herkesin bir feda edilmişi, kaybedilmişi varmış.

İlişkide söyleşimde karşı karşıyayız. Verirken ama asıl alırken duygudan bağışık olarak söyleşmem gerekmez. Savunmacıyım, kendi köşemi ısrarla koruyorum. Eleştiriye kapalılık deniyor buna. Topa tutuluyorum, ben de topa tutarım. Ayrıcana olana bitene söylenene bozulmak ideal değil normal sindirime dairdir. İnsan bozulduğu halde yürüyebilir. Ben eleştiriden aldıklarımı işkencede öten biri gibi yüksek sesle itiraf etmiyorum.

İmkansızı sevmek zor değil, aşırı kolay. O yüzdendir çoğu insan aşk kariyerine platonik aşkla başlar. Gene çok insan kendi olanaksızını sevmeyi yeğlemiş. Platonikte, alacak olduğunu kimse bilmeden gönlünce alırsın; vereceğini gönlünden koptuğu kadar aynı şekilde kendi kendine verirsin. Anlaşılıyor, gerçek ilişki olanaksız ilişkiden daha zor. Büyük oranda, ilişki sürdürmek ilişki bitirmekten zordur. Bitiriş konuşması, pek çok yerde bitiremeyiş konuşmasına döner; oradaki havayı sever ve selamlarım. Görüntüye kanmayalım, pek çok ilişki sürerken bitiktir; bazı ilişkiler bitmişken çiçek gibi açılır ve bitirilemez biçime döner. Ezber bozumları tüm taraflar için iyidir. Yorulmamak, çabalamamak dileyenler doğru direk çokların, ölülerin arasına.

Fırtınalı ilişkide her geri dönüş ve barışma, eski kötü muameleleri tamamen unutma silme sayılsa (olsa) daha iyi. Her barışma, eski küsme nedeni tükürükleri yalamaktır. Anlaştık, ilişkide ilerleme kaydettik saydığımızda yine tükürme yalamayı geçersiz saymayalım. İleride yeniden bozuşup tükürülecek de olsa silmişizdir. Silmeyen barışmasın, barışan silemedim zannetmesin.

İnsanlara ayık ilişki yasağı koymak gerek. Ayıklık denetimli serbestlik gibi oluyor. Tüm ayıklar, “Bir dirhem daha ayık kalalım, radardan kurtulunca tekrar esrar çekeriz,” gibiyiz. Ayık kendindelik sırasında herkes kendi meşrebine uyan tarafıyla felsefeyi yalamış yutmuş, mavi kanlı aristokrat kadar soğukkanlı.. Kriz anlarında, kafa bi dünya iken öyle mi ya? Sarhoşken temel atılanlar hariç hiçbir çocuğa aşk çocuğu dememeli. Sarhoşluk bebeleri de aşk çocuğu değil; hiç olmazsa kof saf beyinle yapılmayan bedensellik bebeleri.

Her ilişki ve ayrılıkta (ayrılıkta ayrıca hayır da varmış) bir denge olduğundan kolayca söz edilir. Ben de kabaca öyle görüyorum. Buna karşıt imgede, adam uçurum kenarına götürdüğü kadının sırtına arkadan hafifçe dokunuyor. Hoop, kadın uçurumun dibinde. Konu-erkeği yargı veya savcı sorgulamasında durumu özetler: “Bir yol ayrımına gelmiştik. Ben geride kalmayı seçtim.”

Bir yaygın anonim rahiplik kurumu olarak, günah çıkartmacı Ekşi Sözlük ha? Çok iyi ve ilginç fikir. Ortamca ve ekşi-mesaj olarak. Mesajlaşma olanağı sunan tüm uygulamalar bir yerinden bu katara benziyor. Mesaj demek dışarıya karşı giyinikken muhatabına karşı giyimli veya soyunukluk olanağı demek. Mahrem/yakın ilişkiler bir yandan kişisel tarihin günah çıkarması; öte yandan özgün ve yeni eylem alanı sunuyor. İlişkinin çok değerli bir “çıplak bilgi” kaynağı oluşu bu çifte olanaktan besleniyor.

Jean-Paul Sartre kendimizle ilişkimizi kendimizdeki her şeyi her an bilme, kendimize karşı ayna ve tabak gibi olma diye kavramlaştırıyor galiba. Oysa kişioğlu su gibi, hava gibi burgaçlanarak; karışıp kendi içine kıvrılıp; durulup, dışarı doğru çözülerek; kendinden kaçarak; kendini bularak dönel, döngüsel ve faz gecikmeli biçimde davranıyor. Öz-ilişkisi, kendiyle ilişkisi böyle çelişkilerle kuruluyor. Ardından dış ilişkilerine yansıtılıyor.

“İlişki sadece insanlar arasında psişik bir mesafe olduğunda mümkündür, aynı şekilde ahlak da özgürlüğe dayanır. Bu nedenle kadının bilinçdışı eğilimi evlilik yapısını gevşetmeyi amaçlar, evliliğin ve ailenin yıkımını hedeflemez.” Carl Gustav Jung

“Yasalar tarafından onaylanmayan ilişkilerden, evlilikten doğan akrabalıklar kadar çok ve karmaşık, ama daha sağlam akrabalık bağları doğar. Bu kadar özel türden ilişkileri bir yana bıraksak da, gerçek aşktan kaynaklanan gayrimeşru ilişkilerin ailevi duyguları, akrabalık görevlerini sarsmayıp aksine pekiştirdiğine sık sık şahit olmaz mıyız? Bu durumda gayrimeşru ilişki, evlilikte anlamsız olabilecek birçok şeye ruh katar.” Marcel Proust – Mahpus

Mehmetİbish tarafından yayımlandı

Bu benim , içimden gelenleri, parmağımdan taşanları yazarak, gözümden dökülenleri fotoğraf olarak paylaşacağım, sevdiğim ve etkilendiğim filmleri yorumlayıp, favori kitaplarımdan küçük alıntılar yaparak edebiyatçılık, sanatseverlik havalarına gireceğim kişisel bloğum olsun.

İLİŞKİLER CEHENNETİ” için 2 yorum

Mehmetİbish için bir cevap yazın Cevabı iptal et