TRANSKALP
Honda Transalp’in efsane olması bir yana özellikleri sonraki modellerle doldurulmadığından ciddi boşluk doğmuştur. Honda motor Translap’i geri getirmek, diriltmek zorundadır.
Transalp’ime başka bir isim içime doğdu: Transkalp!
Zaten benim ilk Transalp’im arkadaştan ve sarı jantlı 50. yıl hatıra modellerinden bir gümüş gri Transalp’ti. Yani Alpgeçen. Hemen bir yıl sonra Parliament gece mavisi bir XL 650V’ye geçtim; Mototal’in 2002 modelden artanları 1 yıl sonra ucuza sattığı 2003’te. Onu sanki uzay üssünde sürüyormuş hissederdim. Transkalp’le yol arkadaşlığımız 4.5 yıl 70 bin km yapana dek sürdü. Babamın ölümü sonrası dalgın günlerin birinde taksiye bindirdim, güzelim mavişimi pert ettim. Ayrı hikaye.
Bir yıl rehabilitasyon, “kolay motora geç”, “korkuya teslim olma” kapsamında Yamaha Virago 535’e bindim. Sağ olsun, kibar motordur. Bir tür aşk kazasından sonra, güvendiğim bir kız arkadaşla mantık sevişmesine benziyordu. Bir yıl sonra o bitmeliydi.
Şansım yaver gitti, 2009’da benim maviş gibi 2002 model gene mavi bir Transalp’le buluştum. Kader ilişki ve aşka yeni bir fırsat tanımıştı. Aklım hala kaybettiğim aşkımdaydı; kazayı onunla yaptığım halde hâlâ en çok ona güveniyordum. Böyle dengeli ve kullanıcı dostu motor görmedim ben. Hele o kasis geçişleri. Her modda sürebilirsin (chopper, racer, yayla, vs), kolay kolay tribe girmez. Şeyy, kilometre sayacı zırt pırt patlar, yaptırıncaya kadar sayaç ilerlemez sabit kalır.
İkinci Mavi aşkı da dört yıl sürdü. Kısmeti farklıymış, kardeşimi motosiklendirmek isterken, altına vermek yerine onun ev peşinatına katkı için sattım. Transkalbim, ruhundan anlamayan, olasılıkla bakım ve onarımı için ustasını bulamayacak toy bir Afyonlu gence gitti. Ne kadar dayanmıştır bilmiyorum. Şimdi düşününce İkinci Mavinin yaşamı biraz Rasgele Balthasar filminin eşeğini düşündürüyor. Yine de bakımsızlığa bir sürü başka motordan iyi dayanmıştır. Benimkisi benzin alkoliği olmasa belki 150 bin, 200 bin kilometreyi rahat vururdu. Bu koşullarda olmaz, olmamıştır.
Zayıf izleyicisi yer cücesi NC 750X ile evlendim. Şimdiye kadar çok hızlı bir moto-seks yaşamım olmadı. Daha çok takıntılı ve sadık bir aşığım. Gönlüm hala geçmişte ve Transkalp için atıyor. Ben yepyeni NC motora biniyorum, uzak bir tanışımın ikinci el Transalp edindiği haberini aldığımda kıskanç kadın gibi içim kasıldı; şu işe bak! Bir kıskançlığım da motorlu polisler yunuslar. Eğer altımda motorsiklet olmayacak, bunlar hem psikopatlık yapıyor, hem bedava motor biniyorlar diye hazımsızlık yaşayacağım.
HONDA XL 185
İkinci motorumuz BMW R90S’ten de eski Honda XL 185 vardı. Veya XL 125. Kadim arkadaşımla kasası 125 olup, motoru 185’e çevrilmiş bir Honda vardı, ilk öğrenme motorum. Rahmetli çok güzel bir şehir tilkisiydi. Onunla merdivenden inilir, istersen merdiven de çıkardı. TV’de üçüncü sınıf bir aksiyon filminin içinde bu eski kırmızı Honda tilkilerden birine denk gelmiştim. Manyak motor(cu) beni salak filme kilitledi. Askerde hemşerimden öte kardeşime denk gelmek gibi severek izledim. Bu motorlar aslında Africa Twin ve Transalp serisine dahil, model olarak gerçekten Transalp genetiğine sahipler.
HONDA NC 750X

Şehir içi ve üzücü olarak sadece asfalt yol motosikleti. Kasiste insanın böbreklerini döküyor. Orijinal rüzgar camı azıcık daha uzun olsa tur camına gerek kalmazdı. Boy sorunu olan enduroseverler için çok uygun. Bana Honda Transalp 650’den sonra yer cücesi gibi geliyor. Koltuk oturumu biraz rahatsız. Gidon yükseltici ve yumuşak sele istiyor. Bacakların yere uzanımında biraz açı sorunu oluşturuyor, sanırım selesi geniş kalıyor. Yan ayağı açmak çengel bacak gerektiriyor, kolay kolay otomatiğe bağlayamazsın. Belki bunlar sadece Transalp binicisine özgü eleştiriler.
NC 75OX’in motor sesi tıkır tıkır, titreşimi beklediğimden fazla geldi bana. Yakıt tüketimi sınıfının en düşüğü olmasaydı motorda sorun var, vuruntu yapıyor sanırdım. Tekrarlıyorum şehir içi motoru. Uzun yolda insanı bir 250’lik kadar hırpalar sanırım. Ortalama benzin tüketimi 100 km.de 3.5 lt. Tabii bu onu benzini kokluyor cimriliğine taşıyor, mazotluymuş gibi.
Daha baştan süspansiyonlarını yumuşatma yolu var mı hayal etmeye başlıyorum. Gerekirse biraz yükselmeyi de göze alabilirim. Oysa bacak rahatlığı, yere kolay ulaşmak büyük lüks. Hiç cross motor düşünmezdim, NC’nin yaylanma eksikliği yüzünden kros motor arzulamaya başladım.
Kask için ön gövdede hazne olması iyi, arka çanta zorunluluğunu azaltıyor. Hafta sonu binicisi olmayan herkese yine de arka çanta öneririm. Honda’nın orijinal çanta takımı çok uyumlu, ama motor koruma demirleri motora fazla yapışık, koruyacak gibi durmuyor. O bakımdan yan çantaları Honda düşünmeyip motor korumayı da Givi yeğlemek daha iyi olabilir, o daha çıkıntılı ve etli. Bu durumda arka çanta Kappa’ya kalır.
Anlık yakıt tüketimi motorda pek ihtiyacımız olmayan bir şey, bir de motorcunun dikkatini azaltacak bir şey, konmasa da olurdu. Ortalama yakıt tüketimi daha etkin, hem de sürüş denetimi sağlıyor. Motorun agresifliği hiç yok sanıyordum, oysa gaza duyarlılığı, çok düşük devirlerde bile çekişi sürdürmesi (tork) çok iyi. Bu yanılmıyorsam viraj güvenliği için de iyi. Aynaları ciks yapmışlar, bilmiyorum belki yuvarlak ayna olmazdı, ama bu kadarı abartı.
Cadde oranı artmakla kalmamış, off-road performansı yaklaşık sıfıra düşmüş. İkinci eli gayet iyi, sorunsuz kullananlar aynı zamanda yatırım yapmış olurlar. Honda’nın makine verimliliğine her zaman güvenilir. Ücreti karşılığında bu grup motorlar içinde en iyi seçenek. Yine de dileğim, Honda dayanamayacak, yeni teknolojiyle donatarak Transalp’e geri dönecek. Africa Twin’in çok kullanıcı şikayeti getirdiğini duyuyorum. Transalp’le kaza yaptığım halde güvenim azalmamış, 1 yıl sonra yeniden aynı 2001 model 650’liklerden, hem de aynı renk mavisinden ikinci el almıştım. Mavisi de öyle yakışıyordu ki. Transalp’le de çamura-kuma girmek pek uygun değildi, yalnız onunla caddeden dünyayı turlardın. NC 750X ise dik oturumlu naked tourer olmuş, şehir dışına çıkmak özel antreman gerektirir.
Arka çanta almayla veya zamanla NC’nin amortisör sertliği azaldı. Eklentilerden sadece orta sehpa özgün Honda alındı, motor koruma demiri, tur camı, elcik korumada Givi yeğlendi. Motorun eksozu bence çok biçimsiz, estetiği zayıf, gebeş göründüğü sabit. İlk para olanağında GPR eksoz almayla hem görüntü toparlandı, hem motor sesinin gıcıklığı azaltıldı. Tok eksoz sesi + kıtı kıtı motor sesi = melez ses elde edildi. Ucuz olduğu halde GPR eksoz performans artışı sağladı.
Özgün haliyle bu motor sadece doymuş, olgun motorculara hitap ediyordu. Ununu elemiş, orta yaşı bulmuş, hız tutkusunu gaz basa basa söndürmüşlere göreydi. Özetlense Honda NC 750X bir yerde motorların mazotlusuydu. Sol şeritte mutlak bir hakimiyet kurmuyordu. Trafikte motorcuların bildiği, gerektiğinde şahlanıverme, sollama kolaylığı yoktu. Sakin davranma ve diğer bilumum sürücüleri ürkütmeme genetik koduna sahipti.
Yeni GPR eksoz ile sağırlık özelliği değişmese de yumuşadı. Pist performansı söz konusu olmadığından ek bir ayar gerekmiyormuş. Ataklığı hafif arttı. Motor sesi de motor rengi gibi önemliymiş, bunlar tamamen kişinin zevkine hitap etmeli. Daha zevkli sürüş vermeye başladı. İnsan sürdüğü motoru ya ilk andan yüksek standartlarından ödün vermeden süslemeli, soldurmalı; ya da yavaş yavaş geliştirmeli, ilerleme hissi sağlamalı. Ben ikinci yol üstünden motorun kendi sebep olmadığı kişisel düş kırıklığımı yumuşatmayı, motorumu sevmeyi geliştirmiş oldum.
Benim akkız yani Kızkısrak dün temmuz 2015’te bi şımarıktı, görmeye değer. Şile Üvezli gözlemecilerinden hoop Sapanca, hem bayram trafiğine rağmen 1.5 saatte. Dönüş ise 1 saat, Herkes İstanbul’dan öcü gibi kaçıyor. İstanbul’a dönen yok, yol hayalet. Maliyet, Sapanca’da toku tokuna yenen tavuk, patlıcan, biber ve mantar ızgaralar. Bir de dozdoz denen manas böceğini tanıma, sesini duyma, kutsal bok böceği ile akraba olduğunu öğreniş. Akyazı’da “arı soktu” yerine “arı vurdu” diyenlerin varlığına şaşırış. Artık her konuşma, her konu bir derlemeye dönüşebiliyor. Ben de oralılara cunk kuşu İspir kaydımı dinlettim. Gece çimenlere kirpiler çıkıyormuş. Sapanca’nın üst taraflarını kaplayan Araplar acaba alem mi yapıyordur? Yoksa aramıza karışıp asimile mi olacaklar?